SİNOP TÜRBE VE EVLİYALARI

SEYİT BİLAL TÜRBESİ:

Seyit Bilal Türbesi-(Fotoğraf: Sinop İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Arşivi)

Türbe, Sinop'un doğu tarafında, Ada mevkii üzerinde bulunan Cezayirli Ali Paşa Camisi'nin sol yanındadır. Türbenin kapısı, caminin içindedir. Türebenin içinde yer alan sanduka kitabesinden anlaşıldığına göre yapı, Yaş Bey diye anılan Hoca Ebubekir oğlu, Oğul Beyoğlu, Koçkad oğlu, İlbasmış’ın oğlu Emir Tayboğa için; oğlu Emir Beklemiş tarafından H 679 (M 1280) yılında yaptırılmıştır.

Türbedeki kenarları kafesle çevrili, kitabesiz ahşap sandukanın Seyit İbrahim Bilal’e ait olduğu tahmin edilmektedir.Sinop'un en çok ziyaret edilen kutsal mekânlarından biridir.

Hz.Hüseyin'in torunu Seyyid Bilâl Türbesi ve bitişiğindeki Cezayirli Ali Paşa Camii, Sinop'un Eyüp Sultan'ı gibi. Peygamber torununun ruhaniyetinin kuşattığı bu mekân, Selçuklu çağından bugüne yerli ve yabancıların kutsal ziyaretgâhı olmuş.

Şehre hakim bir tepede bulunan türbe, 675 yılıyla tarihleniyor. 1214 yılında Sinop kesin olarak Türkler'in yönetimine geçince Selçuklu mimarisine göre yeniden yapılan ve günümüze kadar korunan türbe, 1867 yılında Cezayirli Ali Paşa tarafından bir camiyle zenginleştirilmiş. Her ikisi de ecdat yadigârlarının en büyük koruyucusu Sultan 2. Abdülhamid tarafından 1896 yılında tamir ettirilmiş. Kesme taştan yapılan ancak üzeri sıvalı olan camiyi, yuvarlak gövdeli hoş bir minare tamamlıyor. Peygamberimizin üçüncü kuşaktan torunu Seyyid İbrahim Bilâl'e yakın olmak için Osmanlı döneminde erkân ve eşraftan bir çok kişi buraya gömülmek istediğinden Cezayirli Ali Paşa Camii'nin geniş bir haziresi var. Cami ve türbe bu hazirenin ortasında yer alıyor. Seyyid Bilâl'i şehit ettikten sonra pişman olan ve onun ayak ucuna gömülmek isteyen Sinop tekfurunun mezarı bile burada bulunuyor.

Kutlu yolda şehadet: Sinop'un manevi bekçilerinden Seyyid İbrahim Bilâl Hazretleri de Ebû Eyyûb el- Ensârî Hazretleri gibi Peygamber Efendimiz'in İstanbul'un fethiyle ilgili övgüsüne nail olabilmek için yollara düşen ve bu uğurda şehitlik mertebesine ulaşanlardandır. İstanbul, 675'te Ömer bin Abdülaziz tarafından kuşatıldığında, Hz. Hüseyin'in torunu Seyyid Bilâl Hazretleri kuşatmadaki orduya yardım etmek amacıyla Orta Asya'dan gönüllü Türk savaşçıları topla ve bu gönüllü savaşçılar birliğiyle Karadeniz kıyısından İstanbul'a hareket eder. Hareketi sırasında kötü hava koşulları nedeniyle Sinop limanına sığınır. O günün şartlarına göre de vergisini öder. Sinop'ta geçici olarak kalmak için bugünkü Alâaddin Camii'nin bulunduğu yerde yorgun ve hasta askerleriyle konaklayarak dinlenmeye çekilir.

Başı koltuğunda yürüdü: Seyyid Bilâl ve askerlerinden kuşkulanan Sinop tekfuru ve ordusu, bir gece baskını düzenler. Üstün askerlik yeteneğine sahip Türk gönüllü savaşçıları bu baskına karşı koyar. Çıkan çatışmada sayılarının az, yorgun ve hasta olmaları gibi sebeplerle çoğu şehit düşer. Çevresi tekfur ve tekfurun askerleriyle sarılan Seyyid Bilâl Hazretleri düşmanı yararak birliğiyle beraber bu baskından sıyrılmak ister. Meydan kapısı civarında çarpışırken, tekfurun bir kılıç darbesiyle başı düşer. Düşen başını koltuğuna alarak, şu anda türbesinin bulunduğu yere kadar gelir ve ruhunu teslim eder. Bu durum, orada bulunanlar tarafından korkuyla izlenir. İnanılması güç olay karşısında dini inancı olan ahali ve tekfur şaşkındır. Tekfur hemen çatışmayı durdurur ve böyle ulu bir kimseyi öldürdüğü için ahalinin gözünde saygınlığını yitireceğini düşünerek yaralı Müslüman savaşçılara iyi davranır. Şehitlerin de İslâm gelenek ve göreneklerine göre gömülmesine izin verir.

Şehre hakim bir tepede bulunan türbe, 675 yılıyla tarihleniyor.

Tekfur nadim oluyor: Tekfur, sebep olduğu bu acıklı olaydan son derece pişman olur ve "Ben bir ermiş kişiyi öldürdüm. Allah'ın beni affetmesi için Seyyid Bilâl Hazretleri'nin üzerine bir çatı örtülsün ve onu görmeye gelenler beni çiğneyerek geçsin, belki o zaman affolurum" der ve öyle de yapılır. Ölümünden sonra türbenin kapısının eşiğine gömülür. Bu olaydan 539 yıl sonra, 1214 yılında Sinop kesin olarak Türkler'in yönetimine geçtiğinde türbe Selçuklu mimarisine göre yeniden yapılır. Fakat kapısının önü değiştirilerek şimdiki yerine alınır. Eski kapı yerine de pencere açılır.

Tekfurla Türk komutan yan yana: Ahşap parmaklıklarla ayrılan bölümde gömülü olan tekfurun yanındaki diğer mezar, Çepni Türkleri Reisi Gazi Tayboğa'ya ait. Onun hikâyesi de şöyle: Sinop, Selçuklu Başkumandanı Emir Muineddin Pervane tarafından 1214 yılında fethedilir. 65 sene sonra başkent Konya'daki saltanat değişikliği nedeniyle şenlikler yapılırken, Trabzon ve Samsun'dan gemilerle gelen düşman baskınına uğrar. Asker ve halk şenlikle meşgul olduğundan gafil avlanır. Aşiretiyle birlikte şenlikler nedeniyle Sinop'ta bulunan Çepni Türkleri Reisi Gazi Tayboğa, derhal kılıç kuşanıp savaş hünerleri ve cesaretiyle düşmanı mağlup eder. Müjdeyi de Konya'ya kendisi götürür. Sultanın iltifatına nail olur, geniş bir araziyle ödüllendirilir ve başka bir arzusu olup olmadığı sorulduğunda, “Vefat ettiğimde Seyyid İbrahim Bilâl Hazretleri'nin yanına defnedilmeme müsaade etmenizi istiyorum” der. Bu dileği kabul edilir ve 3 yıl sonra 1280 yılında vefat ettiğinde buraya defnedilir.

Hz. Hüseyin'in torunu Seyyid Bilâl Türbesi ve bitişiğindeki Cezayirli Ali Paşa Camii, Sinop'un Eyüp Sultan'ı gibi. Peygamber torununun ruhaniyetinin kuşattığı bu mekân, Selçuklu çağından bugüne yerli ve yabancıların kutsal ziyaretgâhı olmuş.

ÇEÇE SULTAN TÜRBESİ:

Çeçe Sultan Türbesi-(Fotoğraf: Sinop Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü Arşivi)

Gerze ilçesi Yenikent Beldesi sınırları içerisinde bulunan Çeçe Sultan Türbesi Selçuklular döneminden kalma tek katlı ve tek mekânlı bir yapıdır. Ön cephenin sağ kenarında küçük boyda, kenarı kesme taştan yapılmış kemerli bir giriş kapısı bulunmaktadır. Kapı üzerinde küçük ebatta dikdörtgen şeklinde taş üzerine Selçuklu yazı stilinde yazılmış bir kitabesi vardır.

Türbe binası içinde 8 adet sanduka mezar bulunmaktadır. Girişin önünde yer alan 5 adet küçük boyda sandukanın Çeçe Sultan’ın kızlarına, bu kabirlerin güneyinde yer alan iki adet büyük sandukanın solda olanının Çeçe Sultan’a, diğerinin ise Çeçe Sultan’ın oğluna ait olduğu söylenmektedir. Girişin tam karşısında kuzey duvarına bitişik olan 1 adet kabir daha vardır ki, bunun da Çeçe Sultan’ın sancaktarına ait olduğu söylenir.

Çeçe Sultan Türbesi-(Fotoğraf: Sinop İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Arşivi)

Söylencelere göre; Çeçe Sultan’ın asıl adının Seyit Muhammed olduğu, Horasan’da yaşadığı, babasının adının Seyit Abdullah olduğu ve 12 İmamlardan Musa El-Kazım’ın ve aynı zamanda Peygamberimiz Hz. Muhammed’in 7. göbekten torunudur. Çevredeki köylülerce her yıl yapılmakta olan Hıdrellez kutlamaları genellikle burada gerçekleştirilmektedir. Sinop merkezdeki Yeşil Türbe’de 1920’li yıllarda bulunan tasdiksiz şecereye göre; Sinop Merkez Ada Mahallesinde metfun bulunan Seyit İbrahim Bilal Hazretleri, Çeçe Sultan’ın amcasıdır. Hüseyin Hilmi ULUĞ’un bize aktardığı bu şecere şöyledir: Hz. İmam Ali’nin (k.v) oğlu Hz. Seyit İmam Hüseyin oğlu Hz. Seyit İmam Zeynel Abidin oğlu Hz. Seyit İmam Muhammed Bakır oğlu Hz. Seyit İmam Caferi Sadık oğlu Hz. Seyit İmam Musa Kazım oğlu Hz. Seyit Abdullah el Ekber oğlu Hz. Seyit Muhammed el meşhur Çaçe Sultan oğlu Hz. Seyit Musa oğlu Hz. Seyit İsa kızı Hz. Seyide Fatma kızı Hz. Seyide Halime oğlu Hz. Şeyh Seyit Mustafa Göllü oğlu Hz. Şeyh Seyit Recep oğlu Hz. Şeyh Seyit Mustafa (r.a)

SULTAN HATUN TÜRBESİ:

Sultan Hatun Türbesi-(Fotoğraf: Sinop İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Arşivi)

Arkeoloji Müzesi bahçesinde bulunan ve halk arasında “Aynalı Kadın Türbesi” adıyla bilinen yapı; kemerli kapı girişin üzerinde bulunan kitabeye göre H 797 Ramazan Ayında (M 1395 Haziran ayında) inşa ettirilmiş olup içerisinde bulunan 3 adet sandukadan birisi H 797 (M 1395) tarihinde vefat eden Osmanlı Padişahı Orhan Bey’in oğlu Süleyman Paşa’nın kızı Sultan Hatun’a aittir. Sultan Hatun, aynı zamanda Candaroğlu Beyi Süleyman Paşa’nın da karısıdır. Diğer kabirlerin kime ait olduğu belli değildir.

Kare planlı olan türbe kesme taştan yapılmıştır. Dönemindeki diğer kare planlı türbelere bakıldığında orijinal üst örtüsü kubbe olması gereken yapı, bugün ahşap çatı ve alaturka kiremitle örtülüdür. Ön cephesi hariç üç cephesinde birer adet olmak üzere toplam 3 adet penceresi bulunmaktadır.

HATUNLAR TÜRBESİ:

Hatunlar Türbesi-(Fotoğraf:Sinop Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü Arşivi)

Cezayirli Ali Paşa Camii’nin kuzeybatı cephesinde yer almaktadır. Kare planlı tek kubbeli tipik bir Candaroğlu türbesidir. Türbe içerisinde iki adet sanduka bulunmaktadır. Türbenin inşa kitabesi olmadığından ne zaman ve kimin adına yapıldığı hakkında açık bir malumat yoktur. Ancak, soldaki sandukanın baş şahidesinin iç kısmındaki kitabeye göre; İskender Kızı Ture Hatun ismi geçmektedir. Buna göre; türbenin Celaleddin Beyazıd’ın oğlu İskender’in karısı ile kızı “Ture Hatun” için yaptırıldığı tahmin edilmektedir.

YESARİ BABA TÜRBESİ:

YESARİ BABA TÜRBESİ-(Fotoğraf:Sinop Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü Arşivi)

Bektaşi Tekkesi adıyla bilinen mevkide yer alan küçük bir türbedir. Bu alandaki temel kalıntılarından burada bir tekke yapısının olabileceği; türbe ve çevresindeki muhtemel mezarların tekkenin hazire kısmını oluşturduğu düşünülmektedir.

Tarihi eser olarak tescilli olan türbe içerisinde ve tam ortasında H 1297 (M 1880) tarihinde vefat eden Bektaşi Şeyhi Yesari Baba’nın kabri bulunmaktadır. Orijinalinde güney duvarı üzerinde olması gereken ve bugün batı duvarı üzerinde bulunan mermer kitabesine göre ilk yapı H 1300 (M 1883) yılında yapılmıştır.

İSFENDİYAROĞULLARI (CANDAROĞULLARI) TÜRBESİ:

İsfendiyaroğulları Türbesi-(Fotoğraf:Sinop Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü Arşivi)

Alâeddin Camisi'nin avlusunda kuzeydoğu köşede bulunan Türbe, Candaroğulları’ndan Celalettin Beyazıt ile oğlu İsfendiyar ve İsfendiyar’ın oğlu İbrahim Bey’ler ile bu aileye mensup zatların kabirlerini ihtiva etmektedir. Yapım kitabesi olmayan türbenin hangi tarihte ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinememektedir. Vakfiyesi “İbrahim Bey” diye kayıtlıdır.

Türbe; kuzey-güney konumlu, dikdörtgen planlı ve tek kubbeli bir yapıdır. İçindeki sandukalar dönemin Türk taş işleme ve oymacılığının güzel örneklerindendir. Türbenin giriş kapısının üstünde “Her nefis ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz” ayetleri yazılıdır.

YEŞİL TÜRBE:

YEŞİL TÜRBE-(Fotoğraf:Sinop Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü Arşivi)

Alaaddin Camiin doğusunda ve Sakarya Caddesi üzerinde yer alan türbe; kare planlı ve üzeri kubbeyle örtülü bir 15. yy yapısıdır. Giriş üzerinde kitabesi bulunmayan binanın yapım tarihi meçhuldür. İçerisinde 5 adet sanduka bulunmakta olup bu sandukaların üzerleri ahşap kafeslerle kapatılmıştır.

Kabirlerden birinin Seyit Yeşil Mustafa Baba olduğu rivayet edilirse de bunu teyit edecek bir kitabe bulunmamaktadır. Ancak Hüseyin Hilmi’nin “Sinop Kitabeleri” adlı eserinde verdiği malumata göre, Yeşil Mustafa Baba’nın silsilesi şöyledir:Hz. İmam Ali’nin (k.v) oğlu Hz. Seyit İmam Hüseyin oğlu Hz. Seyit İmam Zeynel Abidin oğlu Hz. Seyit İmam Muhammed Bakır oğlu Hz. Seyit İmam Caferi Sadık oğlu Hz. Seyit İmam Musa Kazım oğlu Hz. Seyit Abdullah el Ekber oğlu Hz. Seyit Muhammed el meşhur Çaçe Sultan oğlu Hz. Seyit Musa oğlu Hz. Seyit İsa kızı Hz. Seyide Fatma kızı Hz. Seyide Halime oğlu Hz. Şeyh Seyit Mustafa Göllü oğlu Hz. Şeyh Seyit Recep oğlu Hz. Şeyh Seyit Mustafa (r.a)

TAYBOĞA TÜRBESİ:

TAYBOĞA TÜRBESİ-(Fotoğraf:Sinop Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü Arşivi)

Camiikebir Mahallesi Aşağı Hamam Yokuşu’nda ve Şehabeddin Ağa Çeşmesi’nin bitişiğinde yer alan türbe, doğu-batı konumlu ve dikdörtgen planlıdır. Yan duvarları moloz taş örgü, üst kısmı yarım ahşap çatı ve alaturka kiremit ile kapatılmıştır. Güney cephesinde kemerli bir giriş kapısı ve iki adet dikdörtgen pencere yer almaktadır. Türbe, 2008 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce restore edilerek onarılmıştır.

MAHMUD KEFEVİ HAZRETLERİ:

MAHMUD KEFEVİ HAZRETLERİ-(Fotoğraf:Sinop Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü Arşivi)

Osmanlı âlim ve velîlerinden olan Mahmud Kefevi Hazretleri’nin ismi Mahmûd, künyesi Ebü'l-Fazl'dır. Babası Hacı Süleymân bin Abdi Kefevî'dir. Şeyh Mahmûd Kefevî diye meşhûr olmuştur. 1520 (H.926) senesinde Kırım'ın Kefe liman şehrinde doğdu. 1581 (H.989) senesinde Sinop'ta vefât etti. Kabri, Sinop'ta Kefevî Câmii avlusundadır.

PİR TEVEKKÜL HAZRETLERİ:

Anadolu Evliyâsının büyüklerinden olan Pîr Tevekkül Sinop'ta doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. 1433 (H.837) senesinde Sinop'ta vefât etti. Oraya defnedildi. Pîr Tevekkül, ilim tahsîli için Hirat'a gitti. Orada Şeyh Pîr Mîrim Halvetî hazretlerini tanıdı ve ona talebe oldu. Onu tanıması şöyle anlatılır: Hirat'ta ilim tahsîl ederken bir gün bir evin önünden geçerken içeride bir kalabalık gördü. Yemek yiyorlardı. Onu da çağırdılar. Dâvet üzerine içeri girdi. Meğer hâne sâhibi Mîrim Halvetî hazretlerini dâvet etmiş ve nasîhatlerini dinlemek istemişti. Hakîkaten yemekten sonra Mîrim Halvetî hazretleri sohbet etti ve tayy-ı zaman ve tayy-ı mekân edip, bir anda başka bir yere gidip gelmişlerdi. Pîr Tevekkül bu kerâmeti görünce hatırına; "Keşki bende de bu hal olsa idi. Sılama gidip anne ve babamı görüverseydim." diye geldi. Bundan sonrasını, Pîr Tevekkül hazretleri şöyle anlatır: "Sılama, memleketime gidip gelmek düşüncesi içerisinde iken Mîrim hazretlerinin ellerini öptüğümde o ellerini göğsüme koydu. O zaman kendimi Sinop'ta evimde buldum. Annem babam oturur idiler. Selâm verdim. Hemen kalkıp; "Oğul sen misin? Nereden nasıl geldin?" dediler. Ben onların onlar benim sesimi işitti. Bir zaman hal hatır ile hasret giderdik. Sonra bir ibrik ile abdest aldım. Sonra kendimi Mîrim hazretlerinin huzûrunda buldum. İşte o aldığım ibrik dedim ve oradakilere gösterdim." Pîr Tevekkül kısa zamanda ilim ve edeb öğrenip, hocasından icâzet, diploma aldı ve onun önde gelen talebelerinden oldu. Sonra hocalarıyla birlikte Anadolu'ya geldiler. Hocası onu insanlara hak yolun bilgilerini öğretmek üzere Sinop'a gönderdi. Pîr Tevekkül Sinop'a geldiğinde başından geçenleri anne ve babasına anlatıp önceki gelişinin tayy-ı mekân ile olduğunu onlara haber verdi. Anne ve babası kendilerine Allahü teâlânın sâlih, velî bir evlâd vermesinden dolayı çok şükrettiler. Onlar da oğullarının yolu olan Halvetî yoluna girip, onun terbiyesi altında yaşadılar.

Hazırlayan:Kemal Sönmez