Diogenes (MÖ 413-324)
Gazi Çelebi (?-1322)
İbrahim Bey (? - ?)
Celalettin Beyazıt (Kötürüm Beyazıt)(? - 1385)
Sinoplu Mümin (Hekim)
Sarı Saltuk (1210 - 1290)
Îsfendiyar Bey (? - 1440)
İbrahim Bey 2 (? - 1443)
Kızıl Ahmet Bey (Cemaleddin)
Seydi Ali Reis (? - 1562)
Elmas Mehmet Paşa (1661 - 1697)
Ömer Şifaî Dede (? - 1746)
Rüştü Paşa (Mütercim)
Tayyareci Nuri Bey
Prof. Salih Zeki (1864 - 1921)
Mehmet Şerif Bey (Avcıoğlu) (1845 - 1929)
Hasan Fehmi (1867 - 1933)
Dr. Rıza Nur (30.08.1878 - 08.09.1942)
Yusuf Kemal Tengirşenk (1879 - 1969)
Şevket Bey (Peker) (1880 - 1936)
Kemalettin Sami Paşa (1884 - 1934)
Cevdet Kerim İncedayı (1893 - 1951)
Ferit Dikmen (1900 - 1973)
Ahmet Muhip Dıranas (1908 - 1980)
Dr. Muhit Tümerkan (1906 - 1977)
Diogenes (MÖ 413-324)
M.Ö.
411, 412 veya 413 yılında, Sinop'ta dünyaya geldiği
bilinen tarihte Sinoplu Diogenes(Diyojen) diye ün yapan bu Kinik
filozof, asıl mesleği kuyumculuk olan ve parayı çok
sevdiği için kalp para basan bir kalpazanın oğludur.
Babası kalp para bastığı için Sinop'tan
sürülmüş, baba oğul Atina'ya gelip
yerleşmişlerdir.
Diogenes, Atina'da umduğunu
bulamamıştır. Babası ile birlikte çok
sıkıntı çekmiş, sefalet içinde
yaşamıştır. Antishene'i tanımadan önceki
hayati sefalettir, açlık, rezillik ve korkunç
sıkıntılarla ilgili günlerin anıları
içindedir; dostsuz, arkadaşsız ve himayesiz kalan bu
kişi farelere imrenecek kadar yokluklar içinde kalmış,
bir gün yiyecek bulmak için koşturan bir fareyi
görünce:" Hele bak bu hayvan Atinalıların
mutfağına girmeyi biliyor da ben onların sofralarına
oturamamak talihsizliğindeyim" diye
bağırmıştır. Ve o andan itibaren hayvanların
yaşamını doğaya daha uygun bularak onların
yaşamına özenmiştir. Bu arada Antisthene'in
doğaya uygun yaşama çağrısını
işitmiş ve ona koşmuştur. Bu inatçı
adamın inadı ve ısrarına dayanamayan Antisthene
yeminini bozmuş ve yeniden öğretmenliğe
başlayarak Diogenes'i yetiştirmiştir.
Diyojen
bir sürgündü, kötü bir suçla
suçlanmış bir adamın oğlu idi, her yerde
ve herkes tarafından itilmiş, terzil edilmiş, hakaret
ve istihkarla karsılaşmış; sefaletin her çeşidini
tatmıştır. Onda güçlü bir irade,
kararlılık ve cesaret vardı. Üstelik çok
iyi konuşuyordu, üstün ve pırıl pırıl
bir zekaya sahipti. Bütün bunlar Antishene'in bu
öğrencisine kendi felsefe ve öğretisini telkin,
onu eğitmek için yeterlidir.
Özel hayatında
fakirlikten başka bir şey yoktu. Çok zaman kirli ve
pis elbisesi ile ayrıca köpek derisine benzeyen mantosu ile
dolaşır, geceleri heykel diplerinde ve sokak köşelerinde
yatardı. Bir keşkülü, bir fıçısı
ve bir sopası vardı. Fıçının içinde
yasaması herkesi şaşırtıyor, kendisine sual
soranlara da köpek olduğunu söylüyordu.
Fıçısından başka bir de çanağı
vardı, başka eşya kullanmıyordu. Fakat bir gün
bir çeşme başında avucu ile su içen bir
çocuğu görünce, elindeki masrafa çanağı
kırıp attı ve"Bu çocuk bana
fazladan eşyam olduğunu öğretti"diye
söylene söylene uzaklaştı.
Diyojen aşırı
gururlu bir insandı ve herkesi küçümserdi. (!)
Sıradan insanlardan nefret eder ve hepsini o derece küçük
görürdü ki, bir öğle vakti elinde fener "bir
adam arıyorum" diye bağırarak Atina
sokaklarında dolaşmış, böylece Atina'da adam
görmediğini anlatmak istemiş. Her şeye rağmen
Atina'da sayılan bir insandı, krallar bile onun ilmine,
zekasına ve kişiliğine hürmet ederlerdi.
Corinth'e gelen Büyük İskender, Diyojen'i ziyaret etti
ve bir dileği olup olmadığını sordu. O ise
bu soruya "Evet var, gölge etme başka
ihsan istemem." yanıtını verdi.
Kış
günleri çıplak ayaklarla karlar üzerinde
dolaşır, donmuş heykelleri kucaklar, vücuduna
zulüm ederdi. Eflatun (Plato), ona Çılgın
Sokrat (Sokrates) derdi. Servet ve varlık düşmanı
idi ve bunların erdeme (ahlakin övdüğü
iyilikçilik, acıma, alçak gönüllülük,
yiğitlik, doğruluk gibi niteliklerin adi, fazilet - virtue)
ters düştüğünü iddia ederdi. Zamanın
felsefe (madde ve yaşamayı ve bunların dünya,
toplum, ruh gibi türlü belirtilerini neden, ilke, amaç
bakımından inceleyen zihin çalışması
ve bu çalışmanın verimi. 2. Görüş,
düşünce sistemi - philosophy) okullarına da
dokunmaktan çekinmeyen çekinmeyen bir tabiata sahipti.
Günün hatiplerine "zamanın uşakları"
tabirini uygun görür, Eflatun'un öğretimine
"zaman kaybettirme" derdi. Eflatun ona"Çılgın
Sokrat" demiştir. Servet ve varlık düşmanı
olan Diogenes bunların erdeme ters düştüğünü
iddia etmiştir. O'nun felsefesine göre iki disiplin
vardır.
1-Ruh
disiplini,
2-Beden
disiplini.
Çok güzel konuşan,
üstün zekası ile herkesi etkileyebilen bu ünlü
Kinik filozof bütün gariplik ve anormal hal ve tavırlarına
rağmen saygı görmüş, ölümünden
sonra Onun adına Korintoslular bir sütun, Sinoplular da bir
heykelini dikmişler, adını ve anısını
yaşatmışlardır.
Diyojen, MÖ. 324
yılında Korintkos'ta ölmüş.
Diyojen'in
Felsefesi(Kinizm):
Diyojen,
İnsan için iki disiplin kabul ediyordu:
1-
Ruh disiplini,
2- Beden disiplini.
Ona göre beden
disiplini jimnastikle elde edilebilirdi. Ruh ise ancak erdem ile
gelişebilirdi. Erdemin ne olduğunu araştırmış
onun doğaya uygun yaşamak olduğunu bulmuştu. Yani
bir insanin erdemli olabilmesi için doğaya uygun yaşaması
gerekmekte idi. Bu ise olabildiğince arzu ve ihtiyaçları
azaltmak, hatta kaldırmaktan ibarettir. Bu nedenle refah,
nezaket, güzel sanatlar ve bilim cezalanmaları gereken
fazlalıklardır; zenginlik, asalet, onur iğrenilecek
şeylerdir. Din ve kanunlar politikanın icatlarıdır.
Evlenme, mülkiyet kaldırılması gereken
fazlalıklardır. Zira doğa hükümetinde her
şey ortaklaşadır. Servet, kadınlar, çocuklar,
hepside öyleliktir.
Diyojen'den Sözler
-
Gök aleminden söz eden bir adama:
"Gökten
ne zaman geldin?" diye sorarak ancak görülebilen
ve mevcut şeylerden söz edilebileceğini, bunun dışında
hiçbir hakikatten bahsedilemeyeceğini kanıtlamak
ister.
- Kendisinin vaktiyle kalpazanlıkla uğraştığını
hatırlatanlara:
"Evet, bir zamanlar sizlere benzemem
lazım gelmişti. Fakat şimdi, siz benim olduğum
hale asla gelemezsiniz." diye cevap vermiştir.
-
Atina'da bir okula girdiği zaman, orada öğrencilerden
başka birçok heykellerde gördüğünde,
öğretmene dönerek: "Oto, Tanrıları
da sayarsak epey öğrenciniz var." der.
-Fakirliğine
dokundurmak isteyen birine: "Zengin olunursa istenildiği
zaman, fakirlikte ise güç yettiği zaman." yanıtını
verir.
- Kendisini iyi döşenmiş bir eve götüren
bir adam "Bir daha yerlere tükürmemesini" tembihlemeye
kalkınca Diyojen derhal adamın yüzüne tükürmüş
ve "Buradan daha kirli bir yer bulamadım." yanıtını vermiştir.
Diyojen'e,
"Hayvanlardan en şiddetli ısıran hangisidir?"
diye sordular. "Vahşi hayvanlardan, insanın gıyabından
konuşanlar; ehli hayvanlardan ise, dalkavuklar,"diye cevap verdi.
Nejat
Muallimoğlu'nun Düşünen İnsana Hazine adlı
kitabından Diyojen'e ait sözler:
"
Diyojen'e, "Dünyada en fena hal nedir?" diye sordular.
"Hem ihtiyar hem fakir olmaktır," dedi.
"
Birisi, "Adam ne vakit evlenmeli?" diye sordu. "Genç
ise, henüz evlenme zamanı gelmemiştir. İhtiyar
ise, vakti geçmiştir, " dedi.
"
Bir gün sokakta oturmuş ekmek yiyordu. Gelip geçenler
başına toplandılar; kendisine "köpek"
dediler. Diyojen, "Köpek sizsiniz ki, ekmek yemekte olan
bir adamın etrafını alıyorsunuz," dedi.
"
Bir acemi, diktiği nişana doğru ok atmak üzere
hazırlanıyordu. Diyojen koşarak gitti; nişanın
önüne oturdu. "Ne yapıyorsun?" diye
sordular. Beni vurur, diye korktum, " cevabını verdi.
"
Yakışıklı bir genç, bir takım çirkin
sözler söylüyordu. Diyojen dedi ki: "Fildişi
kından kurşun kılıç çekmeye
utanmıyor musun?"
"
Büyük İskender Diyojen'i, birbiri üstüne
yığılmış insan kemikleri içinden bir
şey ararken gördü ve ne yaptığını sordu.
"
Diyojen, "Babanızın kemiklerini arıyorum,"
dedi. " Ama hangisinin kölelere, hangisinin babanıza
ait olduğunu kestiremiyorum.
"
Yunanistan'ın hangi tarafında akıllı adamlar
gördüğünü sordular. "Isparta'da pek çok
çocuk gördüm,"dedi. "Fakat hiçbir
yerde adam görmedim."
"
Birisi, ona astronomiden bahsedecek olsa, "Gökyüzünden
ne zaman döndünüz?" derdi.
"
Çalgıcıların uzun uzadıya saza düzen
vermelerinden hiç hoşlanmazdı. "Bir kere akıl
kanunu bozuk!" derdi. "Önce ona düzen vermeye
baksınlar."
"
Derdi ki: "Bir takım ehemmiyetsiz şeylerde,
insanların, birbirlerinin önüne geçmeye
çalıştıkları görülüyor.
Fakat, fazilet yolunda öne geçmeye gayret eden hiç
görülmüyor."
"
Gene bir defa sokak ortasında, "Adamlar! Adamlar! "
diye haykırmaya başladı. Bir takım halk etrafına
toplandı. Diyojen, "Ben adamları çağırıyorum!
Diye sopası ile onları ürküttü.
"
Bir gün hamama gireceği sırada suyun pis olduğunu
görünce, "Burada yıkandıktan sonra
temizlenmek için nereye gitmeli? " diye sordu.
"
Bir gün ciddi, faydalı bir nutuk veriyordu. Önünden
çok sayıda adam geçtiği halde, onu dinlemeye
rağbet eden olmuyordu. Birdenbire şarkı söylemeye
başladı. Halk derhal başına üşüştü.
"Sade eğlence ararsınız. Hiç doğru
söz dinlemek zahmetine katlanmazsınız!" diye
hepsini azarladı.
"
Bir gün Diyojen'e, "Zalim Denys dostlarını nasıl
kullanır?" diye sordular. "Dolu iken alınıp,
boşalınca atılan şişeler gibi," dedi.
"
Diyojen derdi ki: "Dengesiz arzular, insanları perişan
eden felaketlerin kaynağıdır. "İşsiz
adamların işidir aşk!" "Terbiye dairesinde
söylenmiş bir nutuk, baldan örülmüş bir
ağ gibidir."
"
Yeryüzünde en iyi şey nedir?" diye sordular. "Hür
olmak," diye cevap verdi.
"
"Altının rengi neden sarıdır?" diye
sordular. "Kıskananı çoktur da ondan," dedi.
"
Boyuna faziletten dem vurup öğütlerinden hiç
birini yapmayanlar, çok güzel sesler çıkardıkları
halde, hiçbir şey hissetmeyen musiki aletlerine benzerler, " dedi.
"
Diyojen, sürdüğü hayatı pek çoklarının
beğendiğini, ama onların pek azının
kendisini taklide koyulduklarını da bilirdi. "Pek
itibarlı bir köpeğim ben!" diyordu. "Ama
beni beğenenlerden hiç birisinde benimle ava çıkacak
kadar cesaret yok."
"
Bir gün, her tarafı mermer ve altın yaldızlarla
süslü, muhteşem bir saraya girdi. Bu güzelliği
bir müddet hayranlıkla seyretti. Sonra, bir öksürüktür
tuttu onu. İki, üç defa arka arkaya öksürdükten
sonra, kendisini sarayı gezdiren Frikya'lının suratına
tükürdü, ve,"Kusura bakma!" dedi. "Tükürecek
daha pis bir yer bulamadım."
"
Pis yerlerde oturduğu için kendisine ileri geri
söylenenlere şu cevabı verdi:"Güneş
daha da pis yerlere girer, ama hiçbir zaman bozulmaz."
"
Bir eşkıya, fakir olduğu için ona hakaret etti.
Diyojen hiç kızmadı; sadece, "Bir adama, fakir
olduğu için hakaret edildiğini hayatımda hiç
görmedim," dedi. "Ama pek çok insanın
hırsızlıklarından ötürü
asıldıklarını gördüm."
"
Diyojen'e, "İhtiyarladınız. Artık sizin
dinlenmeniz gerek!" dediler. Diyojen "Niçin?"
diye sordu. "Eğer koşucu olsaydım, koşunun
sonuna doğru yavaşlamam mı gerekirdi? Tam tersine
bütün gücümle koşmam gerek."
"
Biri Diyojen'e sordu: "Ne zaman yemek yemeliyim?" Diyojen
cevap verdi: " Zengin isen, canının istediği
zaman; fakir isen, bulduğun zaman."
"
Diyojen bir gün, bir adamın günahlarından
temizlenmek için suda yıkanıp durmakta olduğunu
gördü. Adama yaklaşarak, "Ey zavallı,"
dedi, bilmez misin ki sen bu suda sabaha kadar da yıkansan -
nasıl gramer hatası yapmaktan kurtulamazsan- günahlarından
da kurtulacağın yoktur."
"
Bir gün sokakta giderken hakimlerin, devlet hazinesinden bir
küçük şişe çalmış bir
adama işkence yapmak üzere götürdüklerini
gördü, ve dedi ki: "İşte, büyük
hırsızlar bir küçük hırsızı
yakalamış götürüyorlar."
"
Onun ününü duyan Büyük İskender
Atina'ya geldiğinde, kendisine ne gibi bir yardımı,
iyiliği dokunabileceğini sorması üzerine,
Diyojen: " Gölge etme, başka ihsan istemen"
karşılığını vermiştir.
Gazi Çelebi (?-1322)
Sinop'ta
bir hükümet kuran Pervaneoğullarının son
hükümdarı Gazi Çelebi, Anadolu Selçuklularından
Sultan Gıyaseddin Mesut II.'nin oğludur. Kahramanlığı
ile tanınmış bir Türk beyidir. Babasının
Moğollara esir düşmesi üzerine 1300 tarihinde
babasının yerine geçmiştir. Asıl adının
Sultan Altunbaş olduğu rivayet edilir. 1322'de ölmüştür.
Türbesi Pervane Medresesi içindedir.
22 yıl
hükümdarlık yapmış, oğlu olmadığından
ölümünden sonra kızı bir süre babasının
yerine görev yapmıştır. Bu arada Kastamonu'da
hüküm süren Candaroğlu Süleyman Paşa,
Sinop'taki karışıklık nedeniyle şehri 1323
tarihinde ele geçirdi. Buraya Vali olarak oğlu İbrahim
Bey'i gönderdi.
İbrahim Bey (? - ?)
Candaroğlu
Beyidir. Süleyman Paşa'nın oğludur. Hayatı
hakkında fazla bilgi yoktur. Sinop beyi iken (1339) Kastamonu'yu
almıştır. Hükümdarlığı kısa
sürmüş ölümünden sonra Alaaddin Camii
avlusundaki İsfendiyar oğulları türbesine
gömülmüştür.
Celalettin Beyazıt (Kötürüm Beyazıt) (? - 1385)
Sinop'ta
doğmuştur. 1336 senesinde Candaroğulları
hükümdarı Adil Bey'in ölümü üzerine
Sinop tahtına geçmiştir. Etrafındaki
beyliklerle daima bir mücadele içersine girmiştir.
Bir müddet sonra hüküm sürdüğü
Sinop'ta öldü (1385). Mezarı Alaaddin Camii avlusu
içindeki İsfendiyaroğulları türbesi
içindedir.
Taşköprü(Kastamonu İlçesi),
M.S. 1366 yılında Yağmur Bey'in oğlu Ali Bey
tarafından Kastamonu Emiri Adil Bey'in oğlu Celaleddin
Beyazıt (Kötürüm Beyazıt) adına
yaptırılmıştır
(http://www.taskopru.net/tarihce/giris.html).
Kastamonu'nun
Araç İlçesi'nde Kötürüm Beyazıt
Camii bulunmaktadır.
Sinoplu Mümin (Hekim)
Candaroğlu
İsmail Bey himayesinde yetişmiştir. II. Sultan Murat
adına 841 Hicri 1437'de Zahire-i Muradiye isimli Türkçe
tıp kitabının yazarıdır. Fi't- tıp (Tıp
hakkında) eserinde akıl hastalıkları, psikoloji
ve nörolojiye 25 bölüm ayırmıştır.
Sarı Saltuk (1210 - 1290)
Sinop'ta
doğmuş, çocukluk yılları burada geçmiştir.
Sarı Saltuk, toplumun dışındaki düşmanlarla
mücadele eden bir alp, bir kahramandır. İslâmiyet'i
yaymaya çalışan bir İslâm misyoneridir.
Îsfendiyar Bey (? - 1440)
Sinop'ta
doğmuştur. Kötürüm Beyazıt'ın 1385
yılında ölümünden sonra Beyliğin başına
geçmiştir. Zamanı mücadeleyle geçmiştir.
Yıldırım'la Timur ihtilafında Timur'u tutmuş,
buna kızan Yıldırım, Sinop'a gelerek şehri
kuşatmış ancak alamamıştır. Bir süre
sonra Osmanlılara yenilen İsfendiyar Bey II. Murat ile sulh
yapmıştır (1423). Uzun hayatı harplerle geçen
İsfendiyar Bey, sabırlı, şahsiyet sahibi olmakla
birlikte ilmi seven bilginleri koruyan da bir zattır. Oğlu
için Türkçe bir Kur'an tefsiri yazdırmıştır.
29 Ocak 1440 tarihinde ölmüş, Sinop'ta aile türbesinde
babasının yanına gömülmüştür.
İbrahim Bey 2 (? - 1443)
Candaroğlu
İsfendiyar Bey'in oğludur. Babasının ölümünden
sonra vasiyeti üzerine diğer kardeşleri onu hükümdar
seçmiştir. Üç buçuk yıl süren
hükümdarlığı olaysız geçmiş,
Sultan Murat'ın kızı Selçuk Sultan ile
evlenerek Osmanlı Hanedanı ile akraba olmuştur.
Ölümünden sonra Sinop'taki türbesine gömülmüştür.
Kızıl Ahmet Bey (Cemaleddin)
Sinop
ve civarında hüküm süren Candaroğulları
soyunun sonuncu Beyidir. Kardeşi İsmail'in bey olmasına
itiraz ederek Osmanlılara sığınmıştır
(1443). II. Murat tarafından Bolu Sancakbeyi yapılmış,
fakat Candaroğlu Beyliği'ni ele geçirmek için
Osmanlı Devlet adamlarını kışkırtmıştır.
Fatih
Sultan Mehmet'in Trabzon seferine Kastamonu üzerinden gitmesi
üzerine kaçan İsmail Bey'in yerine Fatih, Kızıl
Ahmet'i Bey yapmıştır (1461). Trabzon seferine katılan
Kızıl Ahmet Bey'den, dönüşte Padişah
Beyliğini geri almış, onu Mora Sancağına
göndermiştir. Ancak Kızıl Ahmet Bey Mora'ya
gitmemiş, önce Karamanoğulları'na sonra Uzun
Hasan'a gitmiş. Fatih'in ölümü üzerine
Padişah olan II. Beyazıt kendisini affedince İstanbul'a
dönmüştür.
Seydi Ali Reis (? - 1562)
Büyük
bir Türk denizcisi, alim ve şair olan Seydi Ali Reis, XVI.
Yüzyilin önemli simalarından biridir. Şiirlerini
Kâtibi Müsteşar adıyla yazdığı
için Sinop'lu Kâtibi diye anılırdı. Soyca
da Sinopludur. Küçük yaştan beri denizcilikle
uğraşmış, ayrıca da fizik ile meşgul
olmuştur.
Seyahatlerinde Çağatay ve Azeri
lehçeleriyle şiirler yazmıştır. Diğer
namlı kaptanlarla Akdeniz cenklerine iştirak etmiştir.
1553'te Mısır Donanması Komutanlığına
tayin edilmiştir. Seyahatlerini Mirat-ül Memalik adıyla
yazmıştır. Bundan başka Muhit, Miratül,
Kainat adlı eserleri vardır. Ayrıca Ali KUŞÇU'nun
astronomiye ait bir eserini de Türkçe'ye çevirmiştir.
Elmas Mehmet Paşa (1661 - 1697)
Sinop'ta
doğmuştur. Bir gemi reisinin oğludur. IV. Mehmet'in
Padişahlığı sırasında saraya
alınmıştır. Saraydan çıkarak,
Silahdarlık, Türakeşlik gibi mühim vazifelerle,
1688'de henüz 27 yaşında iken vezir olmuştur.
1664'te Sadrazamlığa getirilmiştir.
Sadrazam
bulunduğu ikibuçuk sene zarfında muharebe
meydanlarında başarılar kazanmış,
Avusturyalılarla yapılan Zante Savaşı esnasında
şehit düşmüştür.
Ömer Şifaî Dede (? - 1746)
Sinop'un
Akliman köyünden olup, Şeyh Hasan adinda birinin
ogludur. Kimya ile ugraşmiş, uzun seneler Bursa Yildirim
Beyazit Darülşifasinda başhekimlik yapmiştir.
1746 yilinda ölmüş, Bursa'da gömülmüştür.
Rüştü paşa (Mütercim)
Osmanlıların
son zamanlarında dört defa Seraskerlik ve dört defa da
Sadrazamlık yapmıştır. Sultan Aziz'in tahttan
indirilmesinde önayak olanlar arasında bulunmuş, İlk
Meşrutiyetin ilanında da rol oynamış ve nihayet
II. Abdülhamid'in kahrına uğramış ünlü
bir şahsiyettir.
1811' de Sinop'ta doğmuştur.
Hasan Ağa adlı birinin oğludur. Yeniçeriliğin
kaldırılması üzerine nefer olarak 1825'de orduya
katılmıştır. Orada okuma yazma öğrenmiş,
Fransızca ile meşgul olarak askeri kitaplar tercümesine
başlamış olup, bu yüzden mütercim adını
almıştır.
II. Abdülhamid, Sultan Aziz'in
katli konusunda katiller arasına da mütercim Rüştü
Paşa'nın adını karıştırarak idam
ettirmek istemiştir. Ancak Rüştü Paşa'nın
mahkemeye getirilemeyecek kadar hasta olması üzerine bu
düşünceden vazgeçilmiştir. Rüştü
Paşa 1880 senesinde Manisa'da ölmüştür.
Tayyareci Nuri Bey
Sinop
doğumlu Nuri Bey, 1911 yılında teğmen olarak
topçu okulundan mezun olmuştur. 1912 yılının
mayıs-haziran aylarında eğitim görmek için
Fransa'ya gönderilmiş, pilot olarak yurta dönmüştür.
Bröve tarihi 22 Haziran 1912'dir.
Balkan savaşında
başarılı uçuşlar yapmıştır.
Fethi ve Sadık Beylerin şehit düşmesi üzerine
yarim kalan Istanbul-Mısır seferini tamamlamak için
Prens Celalettin uçağı ile Yafa hava alanından
rüzgarı arkasına alarak kalkış yapmış,
fakat uçağı hız alamadığından
önüne çıkan kayalara çarpmamak için,
bir dönüşle hava limanına dönmek istemiştir.
Ancak dönüş başarısız olmuş, fazla
süratten uçak denize düşmüştür.
Nuri Bey bu kazadan kurtulamayarak vefat etmiştir (25 Şubat
1913). Mezarı Istanbul'dadır.
Prof.Salih Zeki (1864 - 1921)
Ünlü
matematikçi ve bilim tarihçimiz Salih Zeki, 1864
yılında Boyabat'ın Asarcık Kazaklı köyünde
doğmuştur. Orta öğrenimini Darüşşafaka'da
yapmıştır. 1886'da Paris'ten elektrik mühendisi
ünvanıyla dönmüş, telgraf ve posta nezareti
fen kaleminde görev almış, bir yandan da
Darüşşafaka'da cebir ve mekanik dersleri
okutmuştur.
Matematik, gökbilim, fizik, bilim tarihi
ve felsefe konularında çok sayıda kitap yazmış,
yazı yayımlamış ve çeviri yapmıştır.
02 Temmuz 1921'de İstanbul'da ölmüştür.
Mehmet Şerif Bey (Avcıoğlu) (1845 - 1929)
Sinop'lu
Mustafa efendinin oğludur. Kırklareli Vize kasabası
Çakıllı köyünde dünyaya gelmiştir.
Mekteb-i Sultani 'nin ilk mezunlarındandır. 39 yıl
Maarif Müdürlüğünde çalışmış,
Priştine, Sakız, Ankara, Kastamonu'da Maarif Müdürlüğü
yapmış, emekli olduktan sonra da Sinop Milletvekili olarak
5 yıl görev yapmıştır.
T.B.M.M.
açılış günü en yaşlı üye
olması sıfatıyla Meclis Başkanlığı'na
seçilmiş ve meclisin ilk açılış
konuşmasını yapmıştır.
Hasan Fehmi (1867 - 1933)
Sinop
civarında Acara'da doğmuştur. Millet Meclisi'ndeki
çalışmaları ve bazı eserleri ile tanınır.
Medrese ve hukuk da okumuştur. 1908'de açılan
İstanbul Meclisine Sinop'tan Milletvekili seçilmiştir.
İttihat ve Terakki zamanında yeniliği savunmakla
dikkati çekmiştir. T.B.M.M.'nin ilk dönem
milletvekillerindendir.
Ceviz Ağacı, Hikmet-i Teşri,
Kürsi-i İslamda bir Hitabe adlı eserleri ile Kur'an
tercümesinin ilk forması yayınlanmıştır.
Dr. Rıza Nur (30.08.1878 - 08.09.1942)
Hekimliğe,
edebiyata ve bilhassa Türk tarihine ait eserleri ile
milletvekili, bakan ve sulh murahhası gibi sıfatlarıyla
tanınmış olan Dr. Rıza Nur 30 Ağustos 1878
tarihinde Sinop'ta doğmuştur. 1902 yılında Askeri
Tıbbiyeden Yüzbaşı olarak mezun olmuş, bir
süre Tıp Fakültesinde öğretmenlik yapmıştır.
1903 yılında Kolağalığına terfi etmiş,
1905'de Gülhane Hastanesine Doçent, 1907 yılında
da Askeri Tıbbiyeye Cerrahi Profesörü olmuştur.
1908
yılında Binbaşılığa terfi ettikten
sonra, II. Meşrutiyet sonrasında kurulan Meclis-i Mebusan'a
İstanbul mebusu seçilmiş, 1910 yılında
askerlikten istifa etmiştir.
1911-1912 yıllarında
Mora Müdürü olan Dr.Rıza Nur önceden mensup
bulunduğu İttihat ve Terakki Partisine girmiştir.
Siyasi faaliyetlerinden dolayı birkaç kez hapse girmiş
8 yıl sürgünde kalmıştır. 1920 yılında
T.B.M.M.'ne Sinop Milletvekili olarak girmiştir. 09 Mayıs
1920'de toplanan ilk Bakanlar Kurulu'nda Maarif Vekili olarak Harici
Bakanlığı görevinde bulunmuştur. 1921
yılında Moskova ve 1922 yılında Ukrayna'da
yapılan anlaşmalara delege olarak katılmıştır.
1924 yılında Lozan Barış Antlaşmasına
ikinci delege olarak katılmıştır. İkinci
T.B.M.M.'ne Sinop Milletvekili olarak katılmıştır.
1926 yılında Milletvekilliğini bırakarak Paris'e
yerleşmiştir. Edebiyat ve tarih üzerine çeşitli
çalışmalar yapmış ve çeşitli
eserler yazmıştır. 14 ciltlik Türk Tarihi adlı
eseri en önemli eseridir. 29 Aralık 1926 yılında
Rıza Nur Vakfı'nı kurmuş, Sinop'taki evini
Kütüphanesi ile birlikte Vakfa bırakmıştır.
08 Eylül 1942'de İstanbul'da vefat etmiştir.
DR.RIZA NUR BEY'İN KÜTÜPHANEDE BULUNAN ESERLERİ :
-
Fenn-i Hitan.
- Emrâz-ı Zühreviye'den Tahaffuz.
-
Kaçar Hanedanı ve Kaçarlar. (El yazması)
-
Salnâmey-i Devlet-i Âliye-i Osmaniye.
- Devlet-i
Osmaniye Tarihi.
- Türk Tarihi. (12 cilt)
- Samson ile
Dalila. (Opera)
- Fenn-i Cerrâhi Ortopedi.
- Sünnet
Çocukları ve Ebeveyn Sünnetçiler ve
Doktorlar.
- Tıbbiye Hayatından.
- Sıhhi Tıbbi
Makâlât.
- 1323-1334 yıllarına ait Hava Saat
Cetveli.
- Gurbet Dağarcığı.
- Türk
Şeceresi.
- Yeni Usûl Hitan ve Yeni Kıskaç.
-
Hürriyet ve itilâf Nasıl Doğdu, Nasıl
öldü?
- Hitândan Kan Gelmesi.
- Hitân ve
Frengi Emrâz-ı Zühreviye-i Saire.
- Hitân'da
İptâl-i Hüsn.
- İdâm Mahkumu (Büyük
hikaye)
- Orta Anadolu'da Yunan Faciaları.
- Rıza
Nur'un Defteri
- T.B.M.M. Sinop Mebusu Dr. Rıza Nur Bey'in
Sıhhiye ve Muavenet İçtimaiye Vekaletine Muta kadim
Raporu.
- Deut Sche Zeıt Schreft für cherurgre.
- Ana
Mektepleri ve Sınıfları (El notları)
- İlk
Tedrisat Kanunu Layihası. (1.fasıl: Mektepler ve
Teşkilâtı)(El notları)
- Ana mekteplerin
Talimatnamesi. (El yazması notlar)
- Anadolu Maarifi Hakkında
Rapor.(El yazması notlar)
- Maarif Vekâleti Teşkilatı
Kanunu İdaresi Hakkında Nizamname.
- Hususi Harp
Malumatları.(Yunan Harbi ile ilgili)
- Tedrisat İptidaiye
Müfettişlerinin Vazifesine Dair Talimatname.
- Stude
über die ritualme beschmei dung varne milich im asmani
schnireiche.
- Dr. Rıza Nur Bey'in Sıhhiye Vekile
bulundukları zaman İstanbul'dan yaptıkları
Muhaberat Dosyası. (Telgraf Örnekleri)
- İstanbul'da
bulunduğu zaman Dâr-ül-eytâmlar hakkında
yaptıkları muharrerat ve Telgraf Suretleri.
- Dr. Rıza
Nur Bey'in Maarif Vekâletinde bulundukları zaman
hazırladığı Daire-i Merkez Teşkilât-ı
Kanunu . (Defter)(El yazması )
- Dr. Rıza Nur Bey'in
Maarif Vekaletinde bulundukları zaman hazırladıkları
1337 senesi bütçesi. (El yazması )
- İlk
Tedrisat Kanunu Lâyihası.(El yazması notlar)
-
Orta Tedrisat Kanunu ve Talimatnamesi. (El yazması notlar)
-
Mahrem Harp Raporları.
- Arap Şiir Biliği yahut
El-Âruz.
- Tamga Ou Tag Marque Au chaud sur le Chevaux A
Sınope.(Fransızca )
- Oughouz-Name Epope Turque (Türk
destanı)(Fransızca )
- La zone Turque et son Extensıon
les obstacles opposes a cette Extensıon.
- Capıtolo
XVI-XVII- (Fransızca)
- Revv de Turvulugıe (Türk
Bilik Revüsü) (Fransızca)
- Hücumlara
Cevaplar.
- Janet'in Düğünü (1 perdelik
gülümlü opera)
- Hürriyet ve İtilâf
Nasıl Doğdu ve Nasıl öldü?
- Kaygusuz
Abdal Gaybı Bey .İlk Büyük Bektaşi Şairi.
-
Ali Şir Nevai
- Tanrıdağ Mecmuası.İlmi,edebi
Türkçü.C.1 No:1- 17.
- Türkistan'ın
Coğrafi Vaziyeti.
KÜTÜPHANENİN
KURUCUSU DR. RIZA NUR BEY'İN ESERLERİ :
-
Servet-i Şahane ve Hakkı Millet 1324 İstanbul
-
Meclis-i Mebusan'da Fıkralar. 1325İstanbul
- Tıbbiye
Hayatından. 1327 İstanbul
- Cemiyet-i Hafiye. 1330
İstanbul
- Fenni Hitan. 1332 İstanbul
- Hürriyet
ve İtilaf Nasıl Doğdu, Nasıl Öldü.?
1335 İstanbul
- Gurbet Dağarcığı. 1919
Mısır
- Samson ve Dalila 1921 Sinop
- Janet'in
Düğünü. 1921 Sinop
- Türk Tarihi (12
cilt) 1924-1926 İstanbul
- Şecere-i Türk. 1925
İstanbul
- Uğuzname . 1926
- Hayat ve Hatıralarım.
1929 Paris
- Türkiye'nin Yeni Baştan İhyası.
1929 Paris
- Hilal'in Tarihi. 1933
- Şehname ve Firdevsi.
1934
- Namık Kemal. 1936
- Hücumlara Cevaplar. 1941
-
Lozan Hatıraları. 1991
Yusuf Kemal Tengirşenk (1879 - 1969)
1879'da
Boyabat'ta doğmuştur. Babasının Kadılık
yaptığı Kastamonu Taşköprü ilçesinde
Rüştiye'de, İstanbul'da Numune Terakki Okulu'ndan
mezun olmuş, 1891 yılında Fatih Askeri Rüştiyesi'ne
girmiştir. Kuleli Askeri Lisesi son sınıfında
iken bazı öğrenci olaylarına katıldığı
için okuldan çıkarılmıştır.
Boyabat'a dönerek maliyede memur olarak çalışmış,
daha sonra İstanbul'a gelerek hukuk eğitimini
görmüştür.
Bir süre avukatlık
yaptıktan sonra II. Meşrutiyet'in ilanı ile
Kastamonu'dan Milletvekili seçilmiş, 31 Mart olayından
sonra Fransa'ya giderek doktora yapmıştır. İkinci
doktorasını İngiltere'de yaptığı sırada
II. Dünya Savaşı başlamış, Türkiye'
ye dönmek zorunda kalmıştır.
Son Osmanlı
Meclisi'ne yine Kastamonu'dan Milletvekili seçilen Tengirşenk
bu meclisin kapatılması ve üyelerinin Malta'ya
sürülmesi üzerine Ankara'ya geçmiş ve ilk
T.B.M.M.'de İktisat Bakanı olmuştur.
Atatürk
tarafından Rusya'ya gönderilen Tengirşenk Moskova
Antlaşmasını imzalamıştır. Hariciye
Bakanlığı görevinde de bulunmuş, İstiklâl
Savaşı sonuna kadar bu görevde kalmıştır.
İsmet Paşa'nın Lozan'a Hariciye Bakanı olarak
gitmesi için bu görevden istifa etmiştir. Cumhuriyet
devrinde Adliye Bakanlığı yapmış, bu arada
Ankara Hukuk Fakültesi'nde Ekonomi Profesörlüğü
görevinde bulunmuştur.
1946'da Demokrat Parti'den
Sinop Milletvekili olmuş, 1960 ihtilalinden sonra teşekkül
eden kurucu meclise üye olarak en yaşlı üye
sıfatıyla başkanlığa getirilmiştir.
1969
yılında İstanbul'da vefat etmiştir.
Şevket Bey (Peker) (1880 - 1936)
Sinop'lu
Hacı Ömerzade Hüsnü Efendi'nin oğludur.
Mekteb-i İdadi ve hukuk tahsili yapmıştır.
T.B.M.M.'nde birinci dönem Sinop mebusu olarak görev
almıştır. Avukatlık, adliye, encümen
katipliği, tutanak katipliği, defteri hakani encümeni
mazbata muharrirliğinde ve Samsun İstiklâl mahkemesi
üyeliğinde bulunmuştur. 18 Kasım 1936' da vefat
etmiştir. Mezarı Sinop'tadır.
Kemalettin Sami Paşa (1884 - 1934)
I.
Dünya Savaşı ve Istiklâl Savaşında
yararlılıklar ile tanınmış değerli
komutanlarımızdandır. Balkan Harbinde sağ kolu
sakat kalmıştır. Sakatlıktan yılmamış,
I. Dünya Savaşında çeşitli cephelerde
fedakarlıkla çalışmış, onüç
yerinden yara almıştır. Ayni fedakarlığı
Istiklâl Harbinde de göstermiş yirmiiki yara da bu
harpte almıştır.
16 Mart İstanbul İşgali
faciasından 10.Kafkas Fırkası Komutanı sıfatıyla
İstanbul'da bulunmuş ve o acının hıncını
almak için Anadolu'ya geçmiştir. Anadolu
Muharebelerinin hepsinde yer almış IV. Kolordu'yu Büyük
Taarruz'da kumanda etmiştir. İstiklâl Harbi sonunda
T.B.M.M.'de Sinop Milletvekili seçilmiştir. Ardından
Berlin Büyükelçiliğine gönderilmiş
1933 yılında Almanya'da önemli bir otomobil kazası
geçirerek başından yaralanmış ve uzun süre
hasta yattıktan sonra kurtulmuştur. Kemalettin Sami Paşa
Almanya'da ölmüştür (1934). Cenazesi İstanbul'a getirilmiştir.
Cevdet Kerim İncedayı (1893 - 1951)
Türk
Subayı, siyaset ve devlet adamıdır. 1893 tarihinde
doğmuştur. 1914 yılında Harbiye'yi bitirmiş,
I. Dünya Savaşı'na katılmış, Kafkas
Cephesinde savaşmıştır.
Savaş
dönüşünde girdiği Harp Akademisini 1925
yılında bitirmiştir. Milli mücadeleye katılmış,
Kurtuluş Savaşından sonra Kurmay Binbaşı
rütbesinde iken ordudan ayrılmış ve siyasete
atılmıştır.
1935-1951 yılları
arasında Milletvekilliği yaptığı
dönemde1940-41 yılları arası Ulaştırma
Bakanlığı, 1946-47 yılları arası
Bayındırlık Bakanlığı yapmıştır.
1951 yılında vefat etmiştir.
Ferit Dikmen (Sinoplu
Aşık Emiri) (1900 - 1973)