Karadeniz'in incisi Sinop
Antikçağ'da Sinop
Sinop Adı, Antikçağ'da Paphlagonia olarak adlandırılan bölgenin kuzey ucunda Sinop'un saptanabilen en eski adı "Sinope" dir. Bu kelimedeki "Sin" kökü ile Asur-Anadolu ilişkisi, Sinope ile de Yunan ırmak tanrısı Asopos 'un su perisi kızlarından Sinope kastedilmiştir ki bu da ismin kökenini İyonya'nın bölgedeki kolonizasyonuna bağlamaktadır.
Bir
başka fikir de Amazon Kraliçesi Sinova 'dır ki bu
mitin de nereden geldiği belli değildir. Yalnız bu
kavmin Anadolulu olduğu inancı vardır. Grek
etimolojisine yabancı olan Sin ya da Sind sözcüklerine
Yunanistan'ın dışında, Pontus, Doğu
Anadolu, İran ve Hindistan 'da rastlanmaktadır. Bu da
Sinope adının yerli Anadolu dillerinden gelmiş
olabileceğini göstermektedir. Strabon ise kentin
kurucusu olarak Arganotlar'dan Teselya'lı Otolikos 'u
göstermekte ve onun kenti ele geçirerek bir Yunan
kolonisi kurduğunu yazmaktadır. Kentin ele geçirilmesi,
kolonileştirmeden önce kentte yerli bir halkın
yaşadığını ortaya koymaktadır.
Sinop'un
tarih öncesi hakkında ilk bilgiler, 1951-1954 yılları
arasında, şehir merkezine 14 Km. mesafede yer alan
Demirciköy Kocagözhöyük 'te, Türk Tarih
Kurumu adına Ekrem AKURGAL, Afif ERZEN ve Münster
Üniversitesinden Ludwıg Budde tarafından yürütülen
kazılarda ele geçen arkeolojik malzemelere
dayanmaktadır. 1980 'li yılların sonuna kadar Sinop
'un tarih öncesi denildiğinde ilk akla gelen ilk Tunç
Çağdan malzeme veren Demirciköy Kocagözhöyük
olup bununla sınırlı kalmaktaydı. Ancak Müze
Müdürlüğü 'nün 1987 yılında
başlattığı ve 1988-1989 ve 1990 yıllarında
da devam eden yüzey araştırmaları Sinop 'un
tarih öncesi bilinmeyen yönlerini önemli ölçüde
aydınlatmıştır. Anadolu 'nun en kuzey noktası
olarak bilinen İnce Burun 'daki fenerin batı
kesimlerinde kıyını hemen yamaçlarında
ele geçen, kesici, yan kazıyıcı, omurgalı
kazıyıcı ve yonga parçaları diye
adlandırılan taş aletler Üst Paleolitik çağa
(M.Ö. 30.000-10.000) tarihlenmektedir. Müze Müdürlüğünce
yürütülen yüzey araştırmasında
44 adet höyük tespit edilmiştir.
Bu
höyüklerde ele geçen malzeme incelendiğinde,
özellikle sahil şeridine yakın nehir ağızlarında
ve nehir vadileri boyunca Kalkolitik Çağ 'dan (M.Ö.
5.500-3200) itibaren yerleşildiğini ve Tunç Çağı
boyunca (M.Ö. 3200-1200) yoğun iskana tabi oldukları
görülmektedir.
Sinop Bölgesi yüzey
araştırmasında ele geçen buluntular genel
olarak Erken Kalkolitik Çağ 'dan Geç Frig
Dönemine kadar tarihlendirilmektedir. Ancak yüzey
buluntularına göre tam tarihi süreklilik
sağlanamamaktadır. En büyük boşluk Orta
Tunç Çağı ile Geç Frig Çağı
arasındadır. Araştırma öncesine kadar
bilinmeyen Orta Tunç dönemine ait buluntular Gerze
Köşk Höyük, Tıngıroğlu Höyük,
Emiryayla Maltepe Höyük, Sarımsak Maltepe Höyük,
Yaykın Karakumru Tepe 'de ele geçmiştir. Ancak
bölgede Hitit İmparatorluk Çağı 'na ait
tarihlendirilebilecek hiçbir buluntuya rastlanamamıştır.
Samsun sahil bölgesinde de Hitit İmparatorluk dönemi
malzemesine rastlanamamıştır.
Yapılan
yüzey araştırması, bölgede M.Ö.
XVIII. Yüzyıl ile M.Ö. VIII. Yüzyıl
arasında yerleşim izine rastlanmadığını
bu dönemin Sinop için karanlık bir dönem
olduğunu ortaya koymuştur. Hitit metinlerinde adı
geçen GAŞKA kavimlerinin bölgede yaşayıp
yaşamadıklarını gösteren arkeolojik bir
bölge henüz saptanabilmiş değildir.
Araştırmanın ortaya koyduğu bir gerçekte
Sinop 'da İlk Tunç yerleşimlerinin büyük
bir yangın sonucunda terkedildiği ve bu dönemden
itibaren M.Ö. 8. Yüzyıla kadar karanlık bir
dönemin başladığıdır.
İ.Ö.
VIII. Yüzyılda bölge Miletos başta olmak üzere
İonia 'lıların kolonizasyonuna sahne olmuştur.
Bu kolonizasyonun sadece Ege dünyasında artan nüfusu
dağıtıp toprak kazanmak olmadığını
öncelikle ticari ve ekonomik köşebaşlarının
elde tutulmasının hedeflendiği anlaşılır.
Özellikle Sinop 'taki İon kolonizasyonu, Fırat
Vadisi ve Mezopotamya 'ya giden tarihsel yolların başlangıç
noktasını tutmak için yapılmıştır.
Söz konusu kolonizasyon için ileri sürülen
iki ayrı başlangıç tarihinin aydınlatılması
da ayrı bir problemdir. Bunlar İ.Ö. 756 ve 636
yıllarıdır. Bu iki tarih arasında çapı
belirsiz kalan bir Kimmer istilası vardır. 756'da
Trapezus, Kerasus ve Kotyora gibi kolonilerin Sinop'a bağlı
olarak kuruldukları düşünülürse, bu
tarihten önce Sinop'da bir İon kolonizasyonunun açıkça
başladığını kabul etmek gerekir.
Sinop
ve civarına yayılan bu Lidya-Kimmer hakimiyetinden sonra
Sinop için kesinleşen en önemli olay, 630
yıllarında yapılan ikinci kolonizasyondur. 630
tarihi ile Lidya devletinin Pers kralı Kyrus tarafından
546'da yıkılmasına kadar süren dönem
Sinop için yine karanlık kalmaktadır. Perslerin
kıyı şehirlerini nasıl idare ettikleri kesin
olarak bilinmese de otonom yapılarını korudukları
sanılan bu şehirler, Perslerin atadıkları
Tiranlar sayesinde imparatorluğa vergi ödüyor
olmalılar. İmparator I. Darieios 'un örgütlenme
sistemine göre Sinop bu dönemde Kapadokya satraplığı
sınırları içinde daha sonraki bir düzenleme
ile de Pontus Kapadokyası denilen kuzey Kapadokya sınırları
içinde sayıldı. V. Yüzyıl içlerinde
Persler ve güçlü Perikles Atina'sı arasında
çekişme konusu olan kıyı kolonileri ile
Sinop'da sonunda Perikles yönetimine bağlandı. Bu
dönemde parlak ve sikke çeşitliliğinden
demokratik bir Grek yönetimine kavuştuğu anlaşılan
kent, bu durumunu Euxene'nin Grek şehirlerini Perslere
bırakan Antalcidas anlaşmasına kadar
korumuştur.
İ.Ö. 350 yılından
sonra Kapadokya satrabı olarak tüm Anadolu'yu
Persler'den koparmak isteyen ve bir Kapadokya krallığı
yaratmayı amaçlayan Datames, Sinop üzerine de
yürümüştür.
Makedonya kralı
İskender'in Persleri 334 ve 332 de yenmesinden sonra
özgürlüğünü kazanacağını
uman Sinope, İskender'in bürokrasisinin sert yönetimi
altında ezilmiş ve Pers sarayına elçi heyeti
göndermiştir. Ancak karşılarına Daarieios
yerine İskender çıkmıştır. 5.
Teminata bağlı ve güç elde edilen bir
serbestlikten sonra Sinope Diadok'ların idaresinde demokratik
yapısını sürdürmüştür. Bu
dönemde Eumenes'in denetimine giren ve bir otorite boşluğuna
düşen yöre, Perslerin eski Kiostiranın torunu
Mithridates'in başlattığı Pontus Krallığı
döneminde başlıbaşına bir parlak çağın
merkezi oldu.
Hellenleşmiş bir Pers kültürü
karakterini taşıyan Pontus krallığının
geleneği Anadolu hegemonyasını güçlenen
Roma karşısında kendine bağlamak amacını
taşıyordu.
183 yılında ani bir baskınla
Sinope'yi elde eden Pharnakes, kente bağlı kolonilerden
Cerasus yakınlarında Pharnace adlı yeni bir Pont
kolonisi de kurmuştur. Daha sonra devletin güvenliğini
sağlamak için IV. Mithridates merkezi Amasya'dan
Sinope'ye nakletmiştir. Tarihe Mithridates Eupator olarak
geçen ve "Büyük" ünvanıyla
anılan Pontus krallığının son yöneticisi,
döneminde başkent Sinope, tarihte en yüksek ve
ihtişamlı çağını yaşamıştır.
Sinope'de doğan ve şehrin çifte limanını
genişleten, surlarla çeviren, stao, agora, gymnasium
ve muhteşem bir sarayla şehri donatan Mithridates'in
kişiliği, Sinop ve Anadolu Hellenizminin bir sembolü
olmuştur.
Pontus hakimiyetinin Roma egemenliği
tarafından yıkılmasından sonra Roma'lı
kumandan Pompeius'tan itibaren Bithinia ve Pontus eyaletine
bağlanan Sinope-Lex Pompeia da belirtildiği gibi birçok
eşitlikler kazandı. Bu dönemde kentin ayrı bir
tarihinden bahsedilemez. Sinop artık Roma tarihinin içinde
anılır. Roma İmparatoru Trajan döneminde
Bithinia ve Pontus eyaletinin Senato'dan alınıp
İmparatorun yetki alanına bağlanması, Sinop'un
sosyal gelişimine yeni ufuklar açmış ve
şehre aynı imparatorun ismiyle anılan bir su kemeri
yapılmıştır. İ.S. 395 yılında
Roma İmparatorluğu'nun ikiye ayrılmasıyla Doğu
Roma İdaresine geçen Sinope, Bizans döneminde de
giderek azalan bir önemle bölgenin ticari, kültürel
ve askeri merkezi olmaya devam etti.