Mehmet Âkif Ersoy, Cihan Devletinin Vatandaşıdır

Safahat Mesela Seçmeli Ders Kitabı Olsa

(İKİNCİ BÖLÜM)

Oğuz Çetinoğlu: Ersoy, son derece ileri görüşlü bir insandı 'Haklı olmak başka haklı çıkmak başkadır. Haklı çıkmak için kuvvet lazımdır. Kuvvetiniz varsa, hakkınızı verirler. Kuvvetiniz yoksa onların insanlık duygusuna, medeniyet anlayışına ilticaya kalkmakla bir şey elde edemezsiniz.' Diyor. O'nun bu sözleri; günümüzdeki Ermeni iddiaları ile Kıbrıs meselemizi akla getiriyor. Bu konu ile ilgili yorumunuzu lütfeder misiniz?

Mehmet Cemal Çiftçigüzeli:  Mehmet Akif bir Cihan Devleti vatandaşıdır. Bugün bunu Amerika Birleşik Devletleri temsil etmektedir. Bu ülkenin vatandaşı olmak da onlara bir ayrıcalık tanıyor. Akif böyle bir vatandaştı Osmanlı Cihan Devleti'nde. Ancak bu Cihan devletinin çözülmesini ve yıkılışını gördü; ihanetleri, yangınları, kitle halindeki göçleri, katliamları, savaşları, iki yüzlülükleri, menfaat çatışmalarını, işgalleri, işbirlikçilerini, kolaycılıkları, taassubu, kuvvetlinin hep haklı çıktığını, emperyalizmin dik alasını, hürriyet diye özgürlüklerin kısıtlanışını gördü.

Algılama gücü yüksekti. Konya'da ayaklanmayı bastırmıştı. Suudi Arabistan'daki bazı aşiretleri isyan etmemeleri konusunda uyarmaya gitmişti teşkilatı mahsusa ile birlikte. Sonra Berlin'de Müslüman esirleri kurtarmak üzere aynı görevle Almanya'ya gitmişti. Berlin dönüşü 'Almanya'yı ve Almanları nasıl buldunuz Üstad?' dediklerinde cevabı ders alınacak niteliktedir:

-Almanların işleri bizim dinimize benziyor, dinleri ise bizim işlerimize benziyor. Böyle bir ahlak üzereler.

Akif'in şiirlerinde ve düz yazılarında daha sonraki yılları görmek için çok sayıda ipuçu vardır.

Çetinoğlu: Ersoy'ın, 'Asım'ın Nesli' olarak tavsif ettiği neslin özelliklerinden söz eder misiniz?

Çiftçigüzeli:  Mehmet Akif Ersoy çocuklarını örnek göstermedi, Tevfik Fikret'in düştüğü hataya, yani Haluk hatasına düşmedi. Akif için erkek çocukları Emin ve Tahir değil, bütün çocuklar idealdi. Hayal dünyasındaki Asımın Nesli'ni örnek gösterdi. Bu nesil esasında bütün Türk Dünyası ve İslam coğrafyası gençliğidir. Bu neslin en büyük özelliği namusunu çiğnetmemesidir. 'Asımın Nesli diyorum, nesilmiş gerçek / İşte namusunu çiğnetmedi, çiğnetmeyecek!'

Çetinoğlu: Bunu nasıl algılamamız gerek?

Çiftçigüzeli: Bana göre Asımın Nesli yeni bir medeniyet tasavvuru içinde olan gençliktir. Yarınki dünyamızın ruh mimarlarıdır. Asımın Nesli çalışan, üreten, paylaşan, bir şeyler ortaya koyan, sektöründe en iddialı olan, gayretli, örnek, memleketsever gençlerdir. Dilini, dinini, diyanetini bilen bir nesildir Asımın Nesli. Dünyaya ve gelişmelere bigâne değildir, kolaycı olmamıştır, taassup içinde değildir, kendisini sürekli yenileyen, ilim ile bileyen bir gençliktir Asımın Nesli. Safahat'ın bizzat kendisidir. Tek tek sahifler halinde hayatın ayrı ayrı yapraklarıdır Asımın Nesli.

İSTİKLAL MARŞI BİR DAHA YAZILAMAZ

Çetinoğlu: Ersoy'un cenâzesi, devlet ilgisinden mahrum bırakıldı. Fakat milleti O'nu yalnız bırakmadı. Çok kalabalık bir insan topluluğu ile toprağa verildi. Konu ile ilgili yorumunuzu lütfeder misiniz?

Çiftçigüzeli:  Mehmet Akif Ersoy'u 1938 yönetimi dışlamıştı, ötekileştirmek istiyordu. Türkiye'ye girişine müsaade etmişti ama idealizmine hala karşı idi. Mısır Apartmanı'nda hasta yatağında kendisine ziyarete gelen Ruşen Eşref Ünaydın ve yanındaki arkadaşlarıyla sohpet ediyorlardı. Bir ara söz Akif'in Mısır'dan Türkiye'ye gelişine dairdi. Konuklar genelde Ankara'da hükümet yanlısı milletvekili, yazar ve gazetecilerdi. Dediler ki:

-Gazi Paşa sizin Türkiye'ye girmenize müsade etti. Öyleki bir ara İstiklal Marşı'nın değiştirilmesi için bile kampanya başlatılmıştı. Gazi Paşa 'İstersem değiştiririm, ama olmaz' dedi.

Akif hasta yatağından şiddetle doğruluyor ve hiddetini yenemiyor:

-Arkadaşlar Gazi Paşa da bilir ki biz kendisiyle cephede beraberdik. Cephede askerlerimizi dolaştık, savaşta her şeyimizi seferber ettik. Benim İstanbul'a dönmeme müsaade ederek lütfetti. Müteşekkirim. Ancak İstiklal Marşı'nın değiştirilmesine gelince, O'nu ben bile değiştiremem. O millete mal olmuştur. Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın.

Gerçekten radyolardan bile müziğin kesilmediği, eğlencenin had safhada olduğu, bayrakların yarıya indirilmediği söz konusu o günde, Akif'in cenazesine halk ve gençlik sahip çıktı. Edirnekapı mezarlığına kadar bir miting kalabalığında omuzlarda gitti. O günün resimlerine bakıldığında çoğu katılımcının başında yasa gereği kasket, şapka veya fötr vardı. Bir kısmı askerî ve resmî, bir kısmı fötr (melon), bir kısmı kasket biçimindedir bu serpuşların. O dönem için bunlar aristokrat, üst seviye yönetici, asker ve aydın olmanın remziydi. Halk ile beraber aydınlar da Akif'e sahip çıkmışlardı. İstanbul Emniyet Müdürü de panik halinde sürekli o gün her saat Ankara'ya rapor bildiriyordu.

ÂKİF'İN BİR ANIT MEZARI YOKTUR

Akif vefat edeli 2013'te 77 yıl olmuş, doğumunun üzerinden 140 yıl geçmiş ama hala aramızda fikirleriyle, eserleriyle, deyişleriyle, resimleriyle, marşlarıyla bize ders veriyor, doğuyu ve batıyı öğretiyor, kültür, sanat ve  medeniyetin ipuçlarını veriyor. Türkiye'de en fazla basılan ve okunan eser Safahat'tır. Hele telif hakkı da mürüru zamana uğrayınca Safahat'ı yayınlamayan kişi ve kuruluş sayısı bir hayli arttı. Akif'in mekânı cennet olsun.

Çetinoğlu: Vefatından sonraki yıllarda, O'nun için devlet olarak yapılması gerekenlerin yapıldığı kanaatinde misiniz? Daha başka neler yapılması gerekirdi?

Çiftçigüzeli:  Ankara, üniversiteler ve yerel yönetimler hala Akif'e olan borçlarını ödememişlerdir. Gelişmiş batıya gidin o ülkenin millî ve ünlü sanatçılarının müze evleri vardır, parkları vardır. Diyebilirsiniz ki 'onlar çok zengin ülkelerdir. Olabilir!' Ancak bu doğuda da böyledir. Özbekistan'ın Başkenti Taşkent'te Ali Şir Nevai Bağevi birkaç kilometere uzunluğundadır. Muhteşem bir anıt eserdir burası. Kazakistan'da Ahmet Baytursunoğlu için de öyledir Almatı'da. Adına enstitüler, müzeler, evler, akademiler kurulmuştur. Aynı dönem yaşamış iki sanatçı bunlar. Azerbaycan Bakü'de Hüseyin Cavit Müzeevi ve Enstitüsü de ayrıca tur operatörlerinin programlarına alınarak ziyaret edilmektedir. Yönetim özel ilgi göstermektedir. Tataristan'da Abdulla Tokay'ı söyleyebilirim sadece bir baaşka örnek olarak. Mısır'da Necip Mahfuz da öyledir. Buna çok sayıda başka isimler de ekleyebilirim. İnanmayan gidip görebilir.

Ancak Türkiye'de hala Akif'in hatıralarının olduğu hiç bir yer yoktur ki düzenlensin.  Bu sebeple Hacettepe Üniversitesi Kampüsü içinde dikilen gökdelen Taceddin Dergahı'na bitişikti. Hukuk mücadelesi başlattık bu ruhsatsız yapıya. Mahkemelik olduk ve kazandık. Ancak söz konusu o bina yıkılmadı ve hala duruyor. Vakfımızın da gayretiyle sadece Ankara Taceddin Dergahı'na biraz çeki düzen verildi o kadar. Bunun dışında hele hele İstanbul'da Akif'in bir anıt mezarı bile yoktur. İstanbul'un dört bir yanında Akif'in hatıraları vardır. Fatih'de doğmuş, Beyazıd'da, Süleymaniye'de, Sultanahmet'de dolaşmış, dersler vermiş, hasta yattığı ve vefat ettiği Beyoğlu'nda, Nişantaşı'nda, oturduğu Beylerbeyi'nde, istirahat ettiği Alemdağı'nda, güreştiği Çatalca'da hangi taşı kaldırsan Akif'e ait hatıraların izleri vardır.

HATIRALARINA ASIMIN NESLİ SAHİP ÇIKIYOR ANKARA DEĞİL

Akif'in Ankara, İstanbul dışında Kastamonu, Antalya, Antakya, Biga, Burdur, Balıkesir, Edirne, Konya, Şanlıurfa, Mısır, Almanya ve Suudi Arabistan ile Lübnan'da hatıraları vardır. Kahire'de ve Hilvan'da 12 yıl kadar kaldığı ev hala duruyor. Ancak kamu kesimi bunlarla ilgilenmiyor ve sadece lafını ediyor, Akif'in doğrularının arkasına sığınarak kendini öne çıkarıyor. Oysa ne kadar güzel bir Türkçe Eğitim Merkezi olabilir. Zulmedenler, kuvvetliden yana olanlar, muktedirler Safahat'tan ses vererek 'Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem/  Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem' diyebiliyor, nefes almak için.

Çetinoğlu: Sorularla sınırlı kaldığınız için veremediğiniz mesajlarınız için neler söylemek istersiniz?  

Çiftçigüzeli:  Mehmet Akif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfı Safahat'tan seçmeleri 24 dilde yayınlattı. Safahat'ın tamamı Arnavutçaya tercüme edildi. İstiklal Marşı'nı hem batı ve hem de bütün doğu dillerinde yayınladık. Bütün dünya dillerine tercümesi için çaba sarf ediyoruz. Yurtdışında başta Kahire'de olmak üzere Almatı'da, Bakü'de, Balkanlarda Sancak Novipazar ve Saraybosna ile Priştina ve Prizren'nde Türk Dünyasını Aydınlatanlar Mehmet Akif Ersoy Uluslararası Sempozyumları düzenledik. Bunların sayısı 12'yi buldu. İstanbul'da henüz teri soğumamış (14-15 Aralık 2012) bir uluslararası sempozyum yaptık. 12-18 Mayıs 2014'de Kazan'da, 2015'de Kırım'da, 2016'da ise Taşkent'te Akif için uluslararası sempozyumlar programladık. Tümünün işlemleri devam ediyor. Bağlantılarımızı tamamlamak üzereyiz. Bunu daha çok söz konusu ülkelerde, üniversitelerle gerçekleştiriyoruz. Son olarak Tataristan'da Kazan Devlet Üniversitesi'yle işbirliği yaparak hayata geçiriyoruz Türk Dünyasını Aydınlatanlar Mehmet Akif-Abdullah Tokay Uluslararası Sempozyumu'nu.

Ülkelerle ülkelerin ilişkileri hükümetlere göre değişebiliyor. Ancak üniversite ve sivil toplum ilişkileri güçlü tutulunca bunda aksama fazla olmuyor. Üstelik bu ülkelere siyasî veya dinî söylemlerle girmek çoğu zaman zor oluyor, kamu ile ilgili faaliyetler bile tartışılır hale getirilebiliniyor. Dolayısıyla ülkeler ve devletlerarası ilişkilerde sivil toplum önde olmalı ve programlar sanat, edebiyat, kültür ve medeniyet hareketleri içinde gerçekleşmelidir.

Mehmet Akif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfı bunu yapmaktadır ve hala kiradadır, kendi yeri yoktur. Bu da adeta Akif'in bir yansıması olarak tecelli etmiştir. Belki vakfımız imkân, unvan, kaynak gibi cazip şeylere ulaşsa sanırım gönüllü hizmet bu kadar etkili olmaz. Ancak Akif'in hatıralarının olduğu yerlerden birinde hususan da İstanbul veya Ankara'da kendi malımız bir yer olsa sanırım hizmetlerimiz katlanarak devam edebilir. Sağlık olsun. Bunu şikâyet olarak değil, durum tespiti olarak söyledim. Safahat okullarımızda 'seçmeli ders' olarak okutulmalı diye düşünüyorum yeni nesiller için. Hatta geç kalınmamalı. Hemen devreye girmeli Yarınki Türkiye için. Anlamadığım bir husus da bir kamu televizyonu olan TRT, neden hala miras yiyor da, Akif'in hayatını ve Safahat'ı sinemaya aktaramaz. Böyle bir yönetim tarzını anlamakta zorlanıyorum. Çünkü Akif'in anlattıkları bugün hala sorun olarak karşımızda, gösterdiği hedefler de en ideal olanı. İnsanların idealizmi çözülürse, galiba kendilerini konjonktüre, unvana, makama, imkâna ve modaya endeksliyorlar.

20-27 ARALIK MEHMET AKİF ERSOY HAFTASIDIR

İstiklal Marşı'mızın TBMM'nden kabul edilişinin yıl dönümü olan her 12 Mart'ta Ankara'da adı Mehmet Akif Ersoy olan okullarla bir araya geliyor, öğrenci ve öğretmenlerden müteşekkil grupları önce İstiklal Marşı'nın yazıldığı Hacettepe Üniversitesi Samanpazarı Kampüsü içinde yeralan Taceddin Dergâhı'na götürüyoruz. Burada bir tören yapılıyor ve Mehmet Akif Ersov Evi'ni gezdiriyoruz. Sonra marşımızın kabul edildiği Ulus'taki Birinci TBMM'ne gidiyor ve burada da söz konusu günü hatırlatmaya çalışıyoruz. Bundan sonraki hedefimiz Bakanlıklardaki TBMM'dir. TBMM Başkanları heyetimizi kabul ediyor ve daha sonra TBMM'ni gezdiriyoruz gençlere. TBMM Genel Kurulu'nu gösterirken diyoruz ki 'Sizler ilerde hukukçu, öğretmen, akademisyen, hekim, mühendis, kamu görevlisi, sanatçı, yazar veya müteşebbis olarak ülkenize ve insanınıza hizmet ettikten sonra politikaya girerseniz bu kürsülerde Asımın Nesli yani sizler olacaksınız. Hizmetler edeceksiniz. Mehmet Akif  gibi hizmetleri hâlâ şükranla anılmak isterseniz, O'nun çizgisinde gideceksiniz Asımın Nesli olarak. Bir doğu, bir batı dilini öğrenecek, sektörünüzde en iyisi ve iddialısı olacaksınız. Cihanşümul boyut kazanmak mecburiyetindesiniz. Dünyaya 'biz de varız, söyleyeceklerimiz olacak' diyeceksiniz." Biçiminde hatırlatmalar yapıyoruz. Sonra da okullarına bırakıyoruz.

Bugüne kadar 20 kadar kitap, film, CD, DVD yayınımız oldu. Mehmet Akif Ersoy ve eserleri konusunda mezuniyet tezi hazırlayanlara, master, doktora yapanlara katkı veriyoruz. Akif'in doğum tarihi 20 Aralık 1873'tür. Bizim geleneğimizde ölüm yıl dönümlerini anmak 10 Kasım'dan mülhemdir. Dolayısıyla vakfımız bunu 20-27 Aralık Mehmet Akif Ersoy Haftası olarak programlamaktadır. İsmi Mehmet Akif Ersoy olan mahalle, semt, okullar ile birebir temas halindeyiz. Oralara faydalı olmaya çalışıyoruz gücümüzün yettiği kadarıyla.

MEHMET CEMAL ÇİFTÇİGÜZELİ (Kilis-1945)

1945 yılında Kilis'te doğdu. Kilis Kartalbey İlkokulu ve Kilis Orta Mektebi'ni bitirdi. 27 Mayıs Askerî Darbesi günlerinde 15 yaşında 8 öğrenci arkadaşı ile birlikte gözaltına alındı. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandı ve berat etti. Yazı ve görüşlerinden dolayı 40'ı aşkın bu yargılamaları ömür boyu hep sürdü ve hep aklandı. En son Ankara'da berat etti (2006).

Kilis Huduteli Gazetesi'nde yazılar yazmaya başladı, 5. Sayıda kapatılan Pırıltı adında bir sahife yönetti. (1961), Gaziantep Yeni Ülkü Gazetesi'nin Kilis Muhabirliğini yaptı. Mecburen gittiği İstanbul Vefa Lisesi'nden mezun oldu. Necip Fazıl Kısakürek, Ali Fuat Başgil, Faruk Kadri Timurtaş, Nurettin Topçu, Bekir Berk, Zübeyr Gündüzalp, Sezai Karakoç, Hüseyin Rahmi Yananlı, İsmail Dayı ile tanıştı. Marmara Kıraathanesi'ne ve kanaat önderlerinin derslerine devam etti. Büyük Doğu Fikir Kulübü'ne üye oldu (1964).

İİTİA Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu (1968) ve İstanbul Basın Yayın ve Radyo-Televizyonculuk Yüksek Okulu'dan (1978) mezun oldu. Ankara Devlet Lisan Okulu ve Tunus Habib Burgiba Yabancı Diller Okulu'ndan sertifika aldı. Yüksek tahsilini tamamlarken Babıali'de Sabah'ta profesyonel gazeteciliğe (1967) başladı. Haftalık İttihad gazetesinde yazı işleri müdürlüğü yaptı. Her yazı-haber sorumluluğundan dava açıldı. Milli Türk Talebe Birliği'nde 48. Dönem Basın-Yayın Müdürlüğünü üslendi ve Millî Gençlik Dergisi'ni yayınladı. Gençlik eylemlerine katıldı. İlk kitabı 'Millî Bir Eğitime Doğru' yayınlandı. Bugün, Sebil, Tercüman, Özgür gazetelerinde çalıştı. Sırdaş Yayınevi'ni 4 arkadaşı ile birlikte kurdu, genel yönetmeni oldu. Fikir özgürlüklerini savunan 'Yüz altmış üç' adlı incelemesi, 'Muhterem Başkan' adlı biyografik çalışması ve 1968 kuşağı gençliğini anlatan 'Kavgamız' adlı eseri yayınlandı. TRT'ye geçti, Ankara Haber Merkezi'nin değişik birimlerinde muhabir, metin yazarı, program sorumlusu, yönetici olarak 32 yıl hizmet verdi. Mısır Temsilcisi oldu. TRT yönetiminin tacizleri karşısında emekliliğini isteyerek İstanbul'a yeniden göçtü (2008). Türk Cumhuriyetleri bağımsızlığını kazanınca tümüne giden ilk yazarlardan biri oldu. 'Yıldızlar Yeniden Parlıyor' adlı gezi kitabında Türk Dünyasını anlattı. Bu alakası hala yakından sürmektedir.

Türkiye Yazarlar Birliği'yle Mehmet Akif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfı'nın14 arkadaşıyla birlikte kurucuları arasında yer aldı, yönetimlerini üslendi. Zaman Gazetesi'nin kurucu yazarı oldu, Kulis'ler yazdı, röportajlar yaptı. Türkiye Gazetesi'nde 12 yıl Ayhan Katırcıkara imzasıyla Fantezi ve Kulis yazıları kaleme aldı. Yayınlanmış 20 kadar kitabı vardır. Son olarak Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş ile birlikte 'Ey Güzel Kırım' adlı gezi kitabı neşredildi. Avrupa, Amerika, Afrika ve Asya kıtası ülkelerinde çok sayıda miulletlerarası toplantılara katıldı, tebliğ sundu, konferanslar verdi. Halen www.sanatalemi.net isimli internet sitesinde ve Kilis Kent'te köşe yazısı yazmaktadır. Milletlerarası Gazetecilik Federasyonu FİJ üyesidir. Türk Süsleme Sanatları hocası, ressam, müzehhibe ve minyatür ustası Serhan Çiftçigüzeli ile evli olan yazar, Furkan-İsmail ve Fulya-Burkan'ın babası, Can'ın da dedesidir.

Oğuz ÇETİNOĞLU 29 Aralık 2013

(GERİ DÖN)