Safer Ayı
Soru: Safer ayına girmiş bulunuyoruz. Safer ayı, bazı felâketlerin
sıklaştığı bir zaman dilimi, binaenaleyh uğursuz bir ay olduğu söyleniyor. Bu
hususta bir açıklama yapar mısınız?
Cevab: Bismillâhirrahmânirrahîm.
Safer, kameri ayların ikincisinin adıdır. Resmi vesikalarla hususî mektuplarda
ve takvimlerde “Saferu’l-hayr” şeklinde yazılır ve (s) rumuzuyla gösterilirdi.
Bilindiği gibi kamer (ay)ın doğuş ve batışına tabi olan ay hesabına “kamerî
aylar” denilmektedir ki şunlardır: Muharrem, Safer, Rebîu’l-evvel, Rebîu’l-ahir,
Cemaziye’l-evvel, Cemaziye’l-ahir, Receb, Şaban, Ramazan, Şevval, Zilkade ve
Zilhicce. Bu hususta Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:
“Hakikatte ayların sayısı ALLAH katında, ALLAH’ın kitabında -ta gökler ve
yeri yarattığı günden beri- on iki aydır. Onlardan dördü haram olanlardır. İşte
bu, en doğru hesaptır. O halde bilhassa bunlarda, o haram aylarda nefislerinize
zulmetmeyin. Bununla beraber müşrikler sizinle nasıl topyekûn harb ederlerse,
siz de onlarla topyekûn harb ediniz. Bilin ki ALLAH, haramlardan, fenalıklardan
sakınanlarla beraberdir.” (Tevbe Sûresi: 36)
Ebû Bekre (R.A.)den rivayete göre, Veda haccında okuduğu hutbesinde:
Takvim düzeni açısından zaman, ALLAH’ın gökleri ve yeri yarattığı gündeki ilk
durumuna dönmüştür. Artık sene on iki aydır. Bunlardan dördü haram aylardır. Ve
üçü peşi peşinedir ki, Zilkade, Zilhicce ve Muharremdir. Bir de Cemaziye’l-âhir
ile Şaban arasında yer alan Müdar’in Receb’idir.” (Buhari, Tefsir (9) 8,
Bed’ül’l-Halk: 2, Megazi: 77, Edahi: 5, Tevhid: 24, Müslim, Kasame: 29, Ebu
Davud, Menasik: 67, Ahmet b. Hanbel, 4/37,73) buyuran Hz. Peygamber (S.A.V)
Efendimiz haram ayların: “Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Receb” ayları
olduğunu belirtmiştir. Araplar daha İslâmiyet gelmeden önce Haram ay denilen bu
ayları kutsal tanır ve bu aylarda savaştan, yağmacılıktan kaçınırlardı.
Çünkü müşrik de olsalar, inanç ve yaşantılarında “Hak Din”den kalıntılar
vardı. Haram aylara hürmet, Kâbe’yi tavaf etmek ve hac yapmak gibi. Tabii bütün
bunlar da tahrif edilerek, aslından uzaklaştırarak yapıyorlardı. Aslında bütün
batıl dinler, hep “Hak Din”den uzaklaşma neticesinde oluşmuşlardır. Hiçbir batıl
din, birileri tarafından kurulmamıştır. Bu bakımdan dinimizi, olduğu gibi
dosdoğru öğrenmek ve yaşamak mecburiyetindeyiz.
Araplar her yıl kendi adetlerine göre gelip hacceder, ALLAH’a iman ile putlara
tapmayı birbirine karıştırıp içinden çıkılmaz garip bir inanç sistemi meydana
getirirlerdi. Ama her şeye rağmen mal ve can güvenliği yoktu. Mekke’ye hac
mevsiminde gelebilmek bile başlı başına bir problem idi. O yüzden kabile
reisleri hac aylarından olan Zilkade ile Zilhicce’de bir de onu izleyen
Muharrem’de savaşmayı kaldırırlar ve bu ayları hürmetli sayıp kesinlikle
uyulmasında ısrarla dururlardı. Böylece uzak yerlerden hac için gelenler bu üç
ayda hem ibadetlerini yerine getirirler, hem de güven içinde evlerine dönme
imkanı bulurlardı.
Cahiliyye devrinde, birbiri ile çarpışmaya ve talana alışmış olan Araplara
fasılasız üç ay güvenlik ve sulh içinde yaşamak çok ağır geliyordu. Onun için
Hz. İbrahim (A.S.) ve Hz. İsmail (A.S.)dan beri devam ede gelen bu tertibi
canlarının istediği gibi bozmaya, mesela Muharrem ayındaki haramlığı Safer ayına
çevirmeye, diğer haram ayları da ileri geri götürmeye başladılar ve hadis-i
şeriflerde de belirtildiği üzere:
“Muharrem ayını Safer diye isimlendirerek”, (Bak. Buhari, Hacc: 34,
Menakıbu’l-ensar: 26, Müslim, Hacc: 198, Ebu Davud, hacc: 80) Muharrem’i haram
ayı olmaktan çıkarıyorlar, haram ayındaki yasakları işliyorlardı. Böylece,
Muharrem’in haramlığını Safer ayına tehir ediyorlardı. Maksatları ardarda gelen
üç haram ayı ikiye indirmek, üçüncüyü bir ay geriye bırakmaktı. Çünkü üç ay üst
üste, savaşmak, yağmalamak ve öldürmek gibi alışkanlıklardan uzak kalmak onlara
zor geliyordu. Cenâb-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de:
“Haram ayları ertelemek, sadece kâfirlikte ileri gitmektir. Çünkü onunla,
kâfir olanlar saptırılır. ALLAH’ın haram kıldığının sayısını bozmak ve O’nun
haram kıldığını helal kılmak için haram ayını bir yıl helal sayarlar, bir yıl da
haram sayarlar. Böylece onların kötü işleri kendilerine güzel gösterilmiştir.
ALLAH kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.” (Tevbe Sûresi: 37) buyurarak,
onların bu nesi’ tatbikatlarını “küfürde artış” olarak değerlendirmiştir.
Bu hal hicretin 10. yılına kadar devam etti. Veda Haccında Resûlullah (S.A.V.)
Efendimiz ayların o sene tam yerini bulduğunu açıkladı.
Binaenaleyh, Safer ayının uğursuzluğu hakkında söylenenlerin asıl menşei işte bu
cahiliyye devri davranışlarıdır. Öyle ya! Bir adamın yurdunda ve ailesi yanında
rahatça oturmasını ve dağda, bayırda serbestçe gezip-dolaşmasını değiştiren,
şehirlileri gurbete çıkarıp bedevilerden bir kısmını savaşa gönderen, bir
kısmını da sakınmaya, korunmaya, korkmaya mecbur eden bir ay; uğursuz sayılmaz
da ne yapılır? İşte Arabistan çöllerinde meydana gelen bu hadiseler, Safer
ayının “Saferu’l-hayr” diye vasıflandırılmasına rağmen uğursuz
sayılmasına sebep olmuştur. (Geniş bilgi için bak. Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı
Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, 3/89-90)
Safer; ayrıca cahiliyye devri arablarının inandığı bir uğursuzluk çeşididir. Hz.
Peygamber (S.A.V.) Efendimiz bunu reddetmiştir. Ebû Hureyre (R.A.)den rivayete
göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz:
“Hastalığın, sahibinden bir başkasına kendi kendine sirâyeti yoktur, eşyâda
uğursuzluk yoktur. Ükey ve baykuş ötmesinin te’sîri ve kötülüğü de yoktur. Safer
ayında uğursuzluk yoktur. Bunlar Cahiliyet hurâfeleridir. Fakat ey mü’min! Sen
cüzzâmlıdan, arslandan kaçar gibi kaç!” buyurdu. (Buhari, Tıp: 19)
Hadis-i şerifte geçen “Safer” iki şekilde te’vil edilmiştir. Birinci
te’vile göre bundan maksat: “Safer ayı”dır. Yukarıda da izah edildiği gibi,
Cahiliyyet devrinde Araplar Nesi’ usûlüne göre, Muharrem ayının haram ay oluşunu
Safer’e naklederlerdi. Ve bu sûretle Safer, haram aylardan sayılırdı. Resûlü
Ekrem (S.A.V.) Efendimiz bunu da men edip: “Artık Safer ayı için hürmet yoktur!”
Buyurmuştur.
Asr-ı Saâdet’ten zamanımıza kadar devam edip gelen halk inanışına göre, bu ayda
akdedilen nikahı devamsız sayarlar. Hatta halk arasında bu aya boş ayı derler.
Çünkü “Safer” lûgatta boş demektir. Dilimizdeki Sıfır kelimesi de buradan
gelir. Araplar bu ayda birbirlerine yağmada bulunurlar ve evlerini eşyadan hâli
ve boş (Safer) bırakırlardı. Bu sebeple yağma ayına Safer denmiştir. İşte bu
hadis-i şerif ile, Safer ayının uğursuz kabul edilmesi men olunmuştur. Çünkü
Safer ayının diğer aylardan hiçbir farkı yoktur. Diğer aylar zamanın bir dilimi
olduğu gibi Safer ayı da zamanın bir dilimidir. Bu batıl akide cahil halk
arasında yaşamakta ve Safer ayında nikah yapmanın uğursuzluk getireceğine
inanılmaktadır. Bu batıl inancı yıkmak için İslâm alimleri mücadele etmişler,
hatta pek çok alim özellikle bu ayda nikah kıymışlardır. Buharî’nin bir
rivayetine göre, Hz. Âişe (R.Anha) validemiz: Benim nikahım da, zifâfım da Safer
ayında idi, buyurduklarına göre, Resûl-i Ekrem (S.A.V.) Efendimiz bu hurâfevi
fikrin izâlesine fiilen de çalışmıştır.7 Bu bakımdan safer ayında evlenilmez,
yoksa devam etmez; safer ayında doğan çocuklar uğursuz olur v.b. inanışlar
tamamen batıldır, hurafedir.
İmam Malik’e, hadis-i şerifte geçen: “La safere” sözünün manası soruldu
da: Cahiliye halkı Safer ayını helâl aylardan sayarlardı. Sonradan onu bir sene
helâl, bir sene de haram saymaya başladılar. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz de
onların bu âdetini kaldırmak için: “Böyle bir sene helâl, bir sene de haram
sayılan bir Safer ayı yoktur” buyurdu, cevabını verdi. (Ebu Davud, Tıp: 24,
No:3914)
İkinci te’vile göre Safer karında yaşayan bir takım kurtlardır. Câhiliyet devri
itikatlarından biri de budur. Araplar karın boşluğunda yılana benzeyen bir
hayvanın yaşadığına, insan acıktığı zaman o hayvanın heyecanlanıp, çok defa
sahibini ısırıp öldürdüğüne inanırlardı. Hatta bunu uyuz hastalığından daha
bulaşıcı sayarlardı. Bunun, insan veya havyan karnında bulunup, bulaşıcı bir
hastalık olduğuna da inanırlardı.
Cahiliyyet devrinde bulaşıcı hastalıkların ilâhî bir te’sîre tâbi olmaksızın
bizâtihi, yani kendi kendilerine sirâyet edip geçtiklerine inanılırdı. Halbuki
her şeyde hakîkî müessir, ALLAH’ın irâdesidir. Bu irâde de hastalıkların
geçmesinde bir takım sebepleri vasıta kılar. Bunlardan biri, hasta olan
kimselerle temâstır. Hadisteki “Cüzâmlıdan kaç!” emri, hastalığın başkasına
geçme sebeplerinden birini en açık şekilde belirtmiştir.
İşte Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz, “Yok” diye buyurmakla her iki manaya
gelen Safer’in batıl ve asılsız olduğunu belirtmektedir. Hadis-i şerifte işaret
buyrulan cahiliyye devrinin diğer batıl inançlarından bazıları:
a- Tıyere: Bir yolcunun sefere çıktığı sırada önünden bir kuşun uçması
uğursuzluk sayılırdı ve böyle bir durumla karşılaşan yolcu yolculuğundan vaz
geçerdi.
b- Hâme: Hâme, baykuştur. Bu kuşun bir evin üzerine konup da ötmesinin
uğursuzluk getireceğine inanılırdı. Bugün bile cahil halk arasında böyle bir
endişe vardır.
c- GûI: Cahiliyye Araplarının inancına göre Gûl, tenha ve ıssız çöllerde
insana değişik suretlerde görünerek yolunu şaşırtır, sonunda onu helâk eder. Hz.
Peygamber (S.A.V.) Efendimiz bunların aslının olmadığını, cehalet devri
Araplarının batıl inançları arasında yer aldığını bildirmiş ve bunlara itibar
edilmemesini öğütlemiştir.
Safer ayı
Mehmet Talü 26.02.2007
Kaynak: İtibar-Haber