Ramazan ve Ramazana Mahsus İbadetlerimiz
Değerli
müminler!
Bugünkü sohbetimizde Ramazan ve
Ramazan'a mahsus ibadetlerimizden söz edeceğim.
Allah
Teâlâ'ya, bizi bu rahmet ayına eriştirdiği
için hamdediyor, O'nun sevgili kulu ve elçisi Muhammed
Mustafa (S.A.V.)'ya salât ve selâm ediyoruz.
Geçtiğimiz
Ramazan ayında beraber oruç tuttuğumuz ve namaz
kıldığımız pek çok kardeşimiz,
ömürleri vefa etmediği için bu Ramazana
yetişemediler. Onlara ve bütün ölülerimize
Allah'tan rahmet diliyor, mekânları cennet olsun
diyoruz.
Bundan sonraki Ramazanlara erişip
erişemeyeceğimizi bilemiyoruz. Ömrümüzün
ne kadarı gitti ve ne kadarı kaldığı
hakkında kesin bir bilgimiz yoktur. Bunun için bu mübarek
ayı iyi değerlendirmeli, Allah'ın rızasını
kazanmaya çalışmalıyız.
Ramazan
ayı, manevî hayatımızda seçkin yeri olan
bir aydır. Bu ay daha girer girmez, diğer aylardan farklı
bir yaşantı içine gireriz. Gündüzleri
yemek içmek gibi hayatî zevklerden ve her türlü
aşırılıklardan çekinerek tuttuğumuz
oruçlarla, geceleri dinî bir vecd içinde
kıldığımız teravih namazları ile,
gönüllerimize iman nurunun ilâhî hüzmeleri
dökülmeye başlar. Ramazan sonuna kadar devam eden ve
günden güne gönüllerde feyzi artan manevî
neşe ile mümin, kendisine, ailesine ve içinde
yaşadığı topluma ve hatta bütün
insanlara yararlı bir kişi olarak bayrama erişir.
Ramazan
ayı, rahmet ve bereketi bol bir aydır. Bu ayın gelmesi
ile iyilikler çoğalır, kötülükler
azalır, yoksullara ve düşkünlere yardım
elleri uzanır.
Evet, bu ay rahmet ayıdır.
Hiçbir kamerî ayla kıyaslanamayacak üstünlüğü
vardır. Esasen aylar ve günler, zamanın dilimleri
olmak itibariyle aralarında bir fark yoktur. Ancak bazı
önemli olayların meydana geldiği ay ve günler,
diğer zaman dilimlerine göre farklıdır, farklı
kabul edilir. İşte Ramazan ayı da bu farklı zaman
dilimlerinden biridir. Çünkü insanlığın
kararan ufkunu aydınlatan Kur'an-ı Kerîm, bu ayda
inmeye başlamıştır. İslâm'ın beş
temel ibadetinden biri olan oruç, bu aya tahsis edilmiştir.
İnsanı Allah'a yaklaştıran nafile
ibadetlerimizden biri olan Teravih namazı bu ayın
gecelerini nurlandırmaktadır. Malî ibadetlerimizden
biri olan fıtır sadakası da bu ayın sonunda
verilmektedir.
Kur'an-ı Kerîm'de Ramazan ayı
ile ilgili olarak şöyle buyrulmaktadır:
"Ramazan
ayı (öylesine faziletli bir aydır ki) insanlara yol
gösterici ve doğruyu eğriden ayırmanın
delilleri olarak Kur'an (bu ayda) indirildi."1
Ebû
Hureyre (r.a.) den rivayete göre Peygamberimiz şöyle
buyurmuştur:
"Ramazan girdiğinde cennet
kapıları açılır, cehennem kapıları
kapanır, şeytanlar da zincire vurulur."2
Hadisi
şerifte ifade edilen; cennet kapılarının
açılması, Allah'ın rahmetinden, cehennem
kapılarının kapanması ise kötülüklerin
azalmasından ve şeytanların zincire vurulması da
faaliyetlerinin etkisizliğinden kinayedir.
Değerli
kardeşlerim, Ramazan ayı, ibadetler ayıdır.
Peygamberimiz bu ayda kendisini tamamen ibadete verir, hele Ramazanın
son on gününü itikafla mescide kapanarak
geçirirdi.
İbn Abbas radiyallahu anh,
Peygamberimizin Ramazan hayatını şöyle
anlatır:"Peygamberimiz insanların en cömerdi
idi. Kendisine vahiy getiren melek Cebrâil aleyhi's-selâm
ile Ramazan ayında karşılaştığı
zaman cömertliği doruk noktasına erişirdi.
Cebrâil aleyhi's-selâm Ramazanın her gecesinde
Peygamberimizle buluşup Kur'an okurlardı. İşte
böylece Peygamberimiz, Cebrâil aleyhi's-selâm ile
buluştuğunda insanlara rahmet getiren rüzgardan daha
cömert, daha yararlı olurdu".3
Hz. Aişe
(r.a.) anlatıyor: "Ramazan-ı Şerifin son on
günü girince peygamberimiz ibadet konusunda ciddi bir
gayret gösterirdi. Geceyi ibadetle geçirir, ailesini de
ibadet için uyandırırdı."4
İşte
her şeyde olduğu gibi Ramazan ayını değerlendirme
konusunda da örnek alacağımız insan,
Peygamberimizdir. Onu örnek alan yanılmaz ve zararlı
çıkmaz.
Ramazan Ayına Mahsus
İbadetlerimiz
Ramazan ayına mahsus
ibadetlerimizin başında oruç gelir. İslâm'ın
beş temel ibadetinden biri olan oruç, Ramazan ayına
tahsis edilmiş bir ibadettir.
Peygamberimizin Mekke'den
Medine'ye hicretinden bir buçuk yıl sonra farz kılınmış
olan oruç; kitap, sünnet ve icma ile sabittir.
Kur'an-ı
Kerîm'de şöyle buyuruluyor:
"Ey
müminler, sizden öncekilere farz kılındığı
gibi size de oruç farz kılındı. Umulur ki
korunursunuz."5
İslâm'ın beş
temel ibadet üzerine kurulduğunu söyleyen
Peygamberimiz, bunlardan birinin de Ramazan ayı orucu olduğunu
bildirmiştir.6
Bedeni bir ibadet olan oruç, diğer
namaz ve hac gibi ibadetlerden farklı yönleri vardır.
Nefse ağır gelen bir ibadet olduğu kadar da neşeli
bir ibadettir. Oruç tutmakla yükümlü olmayan
çocukların bu ibadete gösterdikleri ilgi bunun
ifadesidir.
Oruçtaki bu neşenin kaynağı
, hiç şüphesiz ki, kişinin iradesine hakim
olmasıdır. Oruçlu, iftar sofrasına oturup
Peygamberimizden rivayet edilen: "Allah'ım, senin rızan
için oruç tuttum ve senin rızkınla orucumu
açıyorum.(Ey mağfireti bol Allah'ım,
günahlarımı bağışla)"7 diye
dua etmesi, onu neşe ve sevincin zirvesine yükseltir. Bir
tesadüf eseri sofrasında bulunan ve oruç tutmayan
bir müminin gönlünde bir pişmanlık
duyacağında şüphe yoktur.
Peygamberimiz,
oruçlunun iftar sofrasındaki neşesini şu
sözleri ile ifade etmişlerdir:
"Oruçlunun
iki sevinci vardır. Birisi iftar zamanındaki sevincidir.
Diğeri de tuttuğu oruçla Allah'a kavuştuğu
ve orucunun mükâfatına erdiği zaman ki
sevincidir."8
Oruç tutanlara Allah Teâlâ'nın
kıyamet günü özel muamele yapacağını
Peygamberimiz müjdelemişlerdir. Peygamberimiz Allah
Teâlâ'nın şöyle buyurduğunu
bildirmiştir:
"Ademoğlunun her ameli (nin
karşılığı kendisine) kat kat verilir. Bir
iyililiği on katından yedi yüze kadar
mükâfatlandırılır. Yalnız oruç
hariç, o, benim içindir ve onun mükafatını
ben veririm. Çünkü (oruçlu) yemesini ve
nefsanî arzuların sırf benim için (benim
rızamı kazanmak için) terkediyor."9 Bunun
bir benzeri rivayete de Buhârî yer vermiştir.10 Sehl
b. Sa'd'ın rivayetinde Peygamberimiz şöyle
buyurmuştur:
b. Sa'd'ın rivayetinde peygamberimiz
şöyle buyurmuştur:
"Cennette "Reyyân"
denilen bir kapı vardır ki kıyamet gününde
bu kapıdan ancak oruç tutanlar girecektir. Bunlardan
başkaları giremez. "Oruçlular
nerede?" diye çağırılır.
Onlar da kalkıp o kapıdan girerler. Oruçlular
girdikten sonra kapı kapanır ve artık oradan hiçbir
kimse giremez."11
Değerli kardeşlerim, her
ibadette olduğu gibi oruç ibadetinde de ferd ve toplum
için pek çok yararlar vardır. Kur'an-ı
Kerim'de oruçtan ve orucun hikmetinden söz edilirken:
"Umulur ki oruçla günahlardan korunursunuz."
buyurulmuş ; oruç sayesinde insanın günah
işlemekten, başkalarına hile ve haksızlık
yapmaktan sakınacağı duyurulmuştur. Çünkü
sakıncalı olmayan yemeyi ve içmeyi Allah rızası
için belli bir süre terkeden oruçlu, O'nun
yasakladığı söz ve işlerden de sakınmak
durumundadır. Aksi halde orucunun bir anlamı kalmaz.
Nitekim Peygamberimiz:
"Oruç bir kalkandır;
(oruçluyu kötülüklerden
korur), oruçlu kötü söz
söylemesin, oruçlu, kendisi ile itişmek ve dalaşmak
isteyene iki defa "ben oruçluyum"
desin. Ruhumu kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, oruçlunun
ağzının açlık kokusu Allah katında
misk kokusundan daha güzeldir."12
Bir başka
hadisi şerif de şöyledir:
"Kim yalan
söylemeyi ve yalanla iş yapmayı bırakmazsa, Allah
Teâlâ, o kimsenin yemesini içmesini bırakmasına
(yani oruç tutmasına) değer vermez."13 Yine
Peygamberimiz:
"Oruç tutan öyle insanlar
var ki, ellerine açlık ve susuzluktan başka bir şey
geçmez."14 buyurmuştur.
Oruç
İnsanda Başkalarına Yardım Etme Duygularını
Geliştirir
Çoğu varlıklı insanlar,
yoksulların çektiklerini bilmezler. Varlıklı
kimse tuttuğu orucun nefse olan etkisini tadar da, yıl boyu
açlık çeken ve yokluk içinde kıvranan
yoksulları ve kimsesiz çocukları düşünür;
onlara karşı gönlünde şefkat ve yardım
duyguları uyanır.
Hz. Aişe Peygamberimizin
vefatından sonra ne zaman bir yemek yese, peygamberimizi
hatırlayarak ağlamaya başlardı. Bir defasında
niçin ağladığı kendisine sorulunca şu
cevabı vermiştir: "Hz.Muhammed (S.A.V.) sağlığında
doyasıya bir günde iki defa yemek yememiştir. Onu
hatırladığım için ağlıyorum."15
İşte
oruç, insana yoksulların çektikleri sıkıntıyı
yaşatır da onlara yardım elini uzatma alışkanlığı
kazandırır.
Oruç Sağlığı
Korur
Orucun sağlık ve tedavi yönünden
de önemi büyüktür. Peygamberimiz:
"Oruç
tutunuz ki, sıhhat bulasınız"16
İnsan
vücudunun bütün gün çalışarak
yorulan organları uyku ile dinlendiği gibi, bir yıl
durmadan çalışan mide ve sindirim aygıtları
da oruç sayesinde dinlenir ve görevlerini daha iyi yapma
imkânı kazanır. Peygamberimizin ifadeleri ile mide
hastalıkların evidir. Perhiz de en etkili tedavidir. Bir
çok hastalıkların tedavisinde doktorların
perhiz ve diyet tavsiye etmeleri bunu teyit etmektedir.
Oruç
İnsanı Sabra Alıştırır
Zor
işler sabırla başarılır ve her engel onunla
aşılır. Bunun için Kur'an-ı Kerim'de
sabredenler müjdelenmiş ve sonsuz ecirle
ödüllendirilecekleri vadedilmiştir.17
Oruç
Nimetlerin Kadrini Öğretir
İnsan eriştiği
nimetlerin kıymetini, ancak bu nimetler elden çıktıktan
sonra anlar, ama iş işten geçtiği için
bir yararı olmaz. Oruç, insanı belli bir süre
de olsa nimetlerden uzaklaştırır ve nimetlerin kadrini
öğretir.
Oruç Toplum Hayatını da
Olumlu Şekilde Etkiler
Oruç tutanlar nefsin
aşırı derecedeki isteklerini durdurmak ve iradelerine
hakim olmak için büyük güç kazanırlar.
Yüce Mevlânın emirlerine itaat eder, yasaklarından
kaçınırlar. Birbirlerine karşı iyi
ilişkiler içinde bulunur, görevlerini en iyi şekilde
yerine getirmeye, iyi bir insan olmaya çalışırlar.
Bunda bütün ibadetlerin olduğu kadar orucun da etkisi
vardır.
Orucun fert ve toplum hayatına pek çok
yararları olması yanında, günahlara da
keffarettir. Nitekim Peygamberimiz:
"Bir kimse
Ramazanın faziletine inanarak ve mükâfatını
umarak oruç tutarsa geçmiş günahları
bağışlanır."18
Oruç, tan
yerinin ağarmaya başlamasından güneşin
batmasına kadar, ibadet niyetiyle yemek, içmek ve cinsî
yaklaşımdan kendini tutmaktır.
"Sabahın
beyaz ipliği (aydınlığı) siyah ipliğinden
(karanlığından) ayırt edilinceye kadar yiyin,
için, sonra akşama kadar orucu tamamlayın."19
Âyeti orucun başlangıcını ve bitişini
bildirmektedir.
Özet olarak ifade etmek gerekirse; oruç,
imsak ile başlar iftar ile sona erer. İmsak, sahur
yemeğinin değil, orucun başlangıcıdır.
Bu itibarla takvimlerde yazılı olan imsak saatine kadar
yiyip içilecek, bu saatten itibaren ise yemeye ve içmeye
son verilecektir.
Oruç Kimlere Farzdır
Oruç,
erginlik çağına gelmiş akıllı,
müslüman erkek ve kadınlara farzdır. Ancak, oruç
kendilerine farz olanlardan hasta olanlar ile yolcu olanlar, oruç
tutmayabilirler. Hasta olanlar iyileştiklerinde, yolcu olanlar
da evlerine döndüklerinde yedikleri günlerin sayısı
kadar oruç tutar, kaza ederler. Nitekim Kur'an-ı
Kerim'de:
"Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa
(orucunu yer ve tutamadığı günler kadar) diğer
günlerde kaza eder."20 buyurulmuştur.
Hasta
bakıcıların, gebe ve emzikli kadınların
durumları da aynıdır. Oruç tuttukları
takdirde kendileri veya çocukları zarar görecekse
veya gereği gibi hastaya bakamayacaklarsa, bunlar da sonradan
tutmak üzere oruçlarını yiyebilirler. Çünkü
dinde zorluk yok, kolaylık vardır.
Oruç
tutamayacak kadar yaşlı olan veya iyileşmesi mümkün
olmayan hastalar oruç tutmazlar, yedikleri her gün için
yoksula bir fidye verirler. Fidye vermeye ekonomik durumları
müsait olmayanlar, Allah'tan af ve mağfiret dilerler.
Nitekim Kur'an-ı Kerim'de:
"Oruç tutmaya
güçleri yetmeyenlere (hergün için) yoksulu
doyuracak fidye gerekir."21
Adet gören veya
lohusa olan kadınlar ise namaz kılamaz ve oruç
tutamazlar. Ancak bu halleri geçtikten sonra, namazları
değil, sadece yedikleri günleri kaza ederler.
Fatıma
binti Ebî Hubeys, Peygamberimize gelerek:
- Ey
Allah'ın Resûlü, ben istihazalı (yani tenasül
organından devamlı kan gelen) bir kadınım, hiç
temizlenemiyorum. Acaba namazı bıraksam mı?" diye
sordu. Peygamberimiz:
- O, bir hastalık sebebiyle gelen
bir kandır, hayız kanı değildir. Adet görme
günleri gelince namazı bırak, temizlendiğin vakit
kanı yıka ve namazını kıl"22
buyurdu.
Rivayete göre Muâze adında bir hanım
Hz. Aişe radıyallahu anha'ya gelerek:"Neden âdet
gören bir kadın temizlendikten sonra âdet günlerinde
kılamadığı namazları kaza etmiyor da
tutamadığı oruçları kaza ediyor?''
diye sordu Hz. Aişe: "Sen Harûriye'den misin?
dedi. Kadın: "Hayır, Harûriye'den değilim
ama öğrenmek için soruyorum" dedi. Bunun
üzerine Hz. Aişe: "Vaktiyle bu iş bizim
başımıza geldiğinde orucu kaza etmekle
emrolunduk, namazın kazası ile emrolunmadık"23
dedi.
Lohusalık hali de hayız gibidir. Hayız
ile ilgili hükümler aynen Iohusalık için de
geçerlidir.
Oruca Ne Zaman Ve Nasıl Niyet
Edilir?
Bütün ibadetlerde olduğu gibi oruç
için de niyet şarttır. Niyetsiz oruç sahih
olmaz. Ramazan ayında her günün orucuna niyet edilmesi
gerekir.
Ramazan orucuna güneşin batışından
başlamak ve imsakten itibaren yemek, içmek ve cinsî
ilişkide bulunmamak şartı ile gündüz kuşluk
vaktine kadar niyet edilebilir.
Normal olarak oruca sahur
yemeğini yedikten sonra niyet edilir. Ancak sahura kalkmayacak
olan kimse yatarken niyet eder. Şayet yatarken niyet etmemiş
ise kuşluk vaktine kadar o günün orucuna niyet
edebilir. Yeter ki, imsakten itibaren orucu bozacak bir şey
yememiş olsun.
Oruç tutmak maksadiyle sahura
kalkmak niyet sayılır.
Niyet, esasen kalp ile olur.
Yani oruç tutacağını gönlünden
geçiren kimse niyet etmiş demektir ancak gönlü
ile yapılan bu niyeti dili ile söyleyip teyit etmesi
güzeldir. Şöyle niyet eder: "Niyet ettim Allah
rızası için Ramazanın yarın ki orucunu
tutmaya.''
Sahura kalkıp yemek müstehaptır.
Peygamberimiz:
"Sahurda yemek yiyiniz. Çünkü
sahur yemeğinde bereket vardır"24
buyurmuşlardır.
Sahur yemeği oruca dayanma
gücünü artırır. Ayrıca duaların
kabul edildiği vakitlerden biri de sahur zamanıdır.
Terâvih
Namazı
Ramazana mahsus ibadetlerden biri de teravih
namazıdır.
Teravih namazı sünnet-i
müekkede'dir.Sünnet, ya Peygamberimizin devam ettikleri, ya
da devam ederken bir özrün araya girmesi ile terkettikleri
işlerdir. Peygamberimiz bu namazı hem kılmış
ve hemde kıldırmıştır. Ancak farz olur
endişesi ile cemaatle kılmaktan vaz geçmiştir.
Buhârî
ile Müslim'in Hz. Aişe (r.anh.)'den rivayetlerine göre,
şöyle demiştir: "Bir Ramazan gecesi
Peygamberimiz mescid'te Teravih namazı kıldı. Ashab-ı
Kiram da ona uyarak kıldılar. Ertesi gece de böyle
cemaatle kıldı. Halk çoğaldı. Üçüncü
yahut dördüncü gece cemaat yine toplanmış,
Peygamberimizi beklemeye başlamışlardı. Fakat
Peygamberimiz o gece teravihe çıkmadı. Sabah
namazından sonra cemaate:
"Ey insanlar, sizin
cemaatle Teravih namazını kılmaya olan şiddetli
arzu ve hevesinizi görüyorum. Benim de namaza çıkmama
hiçbir neden yoktu. Yalnız böyle aşırı
bir istekle devam edilerek üzerinize farz kılınmasından,
sizin de onu devamlı kılmaya gücünüzün
yetmeyeceğinden endişe ettim (bunun için
gelmedim)"25 buyurdu.
Bundan sonra Teravih namazını
cemaatle değil,herkes kendi başına kılmaya devam
etti. Hz. Ebû Bekir devrinde de bir değişiklik
olmadı. Hz. Ömer halife olunca bir süre daha böyle
devam etti. Bir Ramazan gecesi Hz. Ömer mescide geldi, halkı
kendi başına teravih namazı kılarken görünce:
"Öyle sanıyorum ki, bunları bir imam arkasında
toplarsam daha iyi olacak" dedi. Ertesi gece Übey İbn
Kâ'b'ı Teravih namazı imamı tayin edip cemaati
onun arkasında topladı ve Teravih namazı bundan böyle
cemaatle kılınmaya başladı. Başka bir gece
Hz. Ömer mescide geldi, halkın vecd içinde namaz
kıldıklarını görünce: "Şu
teravihin böyle cemaatle kılınması ne güzel
âdet oldu"26 diyerek sevincini ifade etti.
Hz.
Ali halkı bu namaza daima teşvik etmiş ve: "Allah,
Ömer'in kabrini nurlandırsın, nasıl ki, Ömer
mescidlerimizi Teravihin feyzi ile nurlandırıp
şereflendirdi ise" diyerek teravih namazının
Ramazan-ı Şerifte müslümanların mabetlerine
özel bir şeref bahşettiğini bildirmiş ve Hz.
Ömer'in bu yaptığını tasvip ettiğini
ifade etmiştir.27
Peygamberimiz tarafından
kıldırılan Teravih namazının kaç
rek'at olduğu bildirilmemiştir. Ebû Seleme b.
Abdurrahman'ın Hz. Aişe radiyallahu anha'ya,
Peygamberimizin Ramazandaki gece namazını sorduğunda,
Hz. Aişe şu cevabı vermiştir. "Peygamberimiz
ne Ramazanda ve ne de Ramazandan başka gecelerde on bir
rek'attan fazla kılmış değildir."28
İbn
Hibban "Sahih" inde Câbir (r.a.) den,
Peygamberimizin Ashabı ile birlikte sekiz rek'at teravih, sonra
da vitir namazı kıldıklarını; Beyhakî'in
İbn Abbas (r.a.) den rivayetinde ise, Peygamberimizin yirmi
rek'at teravih namazı kıldırdıklarını,
bildirmiştir.29
Şekânî yukarıdaki
rivayetleri naklettikten sonra şöyle diyor: "Bu
konudaki rivâyetler Ramazan gecelerinde teravih namazının
ve bu namazı cemaatle, yalnız başına kılmanın
meşrû olduğunu; teravih namazının kesin
olarak kaç rek'at olduğu ve her rek'atta ne kadar Kur'an
okunacağı hakkında ise bir sünnet varit
olmamıştır."30
Hulefâ-i Râşidin
devrine gelince; İbn Hacer, Hulefâ-i Râşidîn
devrinde kılınan Teravih namazının yirmi rek'at
olduğunda Ashabın icma'ı vardır, diyor.
Böylece
Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali dönemlerinden başlayarak
günümüze kadar kılınmakta olan teravih
namazı yirmi rek'attir.
Büyük bir İslâm
alimi olan İbn Abdü'I-Berr (H.363-463), Teravih namazının
yirmi rek'at olduğu fakihlerin çoğunluğunun,
Şafiîlerin, Kûfeli alimlerin ve cumhur-i ulemanın
görüşüdür,31 diyor.
Tabiinden İbn
Ebî Müleyke, Hâris el-Hemedânî, Ata İbn
Ebî Rabah, Ebû'l-Buhturî, Said İbn Ebî'l-Hasan
el Basrî, Abdurrahman İbn Muhammed, İbn Ebî
Bekir ve daha bir çok Tabiîn, Hulefâi Râşidîn
ile Ashab-ı Kiram gibi teravihi yirmi rek'at olarak kabul edip
benimsemişlerdir.32
İbn Abdül-Berr diyor ki;
Alimler topluluğu teravih namazının yirmi rek'at
olduğu görüşündedir. Hanefî, Şafiî
ve Hanbeli fakihleri çoğunluğunun görüşü
de budur.33 Malikiler ise Teravih namazının otuzaltı
rek'at olduğunu söylerler.
Bu konuda en kuvvetli ve
kesin sözü Ebû Hanife söylemiştir."el-İhtiyar"
da ifade edildiğine göre İmam Ebî Yusuf, hocası
Ebû Hanife'ye Teravih namazının hükmünü
ve Hz. Ömer tarafından ne gibi bir delile dayanarak bu
namazın yirmi rek'at olmak ve cemaatle kılınmak
suretiyle ortaya konulduğunu sormuştur. Ebû Hanife
(Allah ona rahmet etsin) şu cevabı vermiştir. "
Teravih namazı hiç şüphesiz bir sünnet-i
müekkede'dir. Hz. Ömer bu namazın cemaatle yirmi
rek'at kılınmasını, ne kendi içtihadı
ile ne de sırf kendi düşüncesinden çıkarmıştır,
ne de Peygamberimiz zamanında olmayan bir din konusunu ortaya
koymuş bir bid'atçidir. Elbette Ömer, bunu,
kendisince bilinen dinin bir temel kaynağına ve
Peygamberimizin bir tavsiyesine dayanarak bunu emretmiştir."34
Bu
rivâyet ve görüşleri özetlemek gerekirse;
Ramazan-ı Şerifte sekiz rek'at Terâvih ve üç
rek'at vitir namazının cemaatle kılınması
sahih rivâyetlere dayanan Peygamberimizin fiili ile sâbit
bir sünnettir. Bu sekiz rek'atin üs tarafı ile beraber
yirmi rek'at olması, Hulefâ-i Râşidinin
sünnetidir ki buna fıkıh dilinde müstehap denir.
Diğer taraftan az önce ifade ettiğimiz
Peygambmerimizin yirmi rek'at teravih kıldığına
dair İbn Abbas (r.a.)'dan gelen rivâyet ise senedinden
dolayı hadis âlimleri tarafından zayıf
görülmüştür. Fakat pek çok fakih onu
görüşlerine delil gösterdiklerinden, bu rivâyete
göre de yirmi rek'atın da sünnet olduğu sabit
olmuş olur.
Ayrıca Peygamberimiz bu namazı
tavsiye etmiş ve şöyle buyurmuştur: "Faziletine
inanarak ve mükafatını umarak Allah rızası
için Ramazan gecelerini ibadetle geçiren (teravih
namazını kılan) kimsenin geçmiş günahları
bağışlanır."35
İtikâf
Ramazana
mahsus bir ibadet de itikâftır.
İtikaf, niyet
ederek bir camide durmak demektir. Ramazanın son on gününde
itikaf, kifaye olarak sünnet-i müekkede'dir. Cemaatten biri
itikafa girerse bu görev diğerlerinden düşmüş
olur.
Peygamberimizin saygıdeğer eşi Hz. Aişe,
validemiz şöyle demiştir: "Peygamberimiz
Ramazanın son on gününde itikaf ederdi. Bu âdetlerine,
Allah'ın kendisini ölüme daveti zamanına kadar
devam etmiştir. Peygamberimizin vefatından sonra onun
eşleri itikaf etmişlerdir.''36
Ramazanın
sonunda bir malî ibadetimiz daha vardır ki, o da fıtır
sadakasıdır.
Zekât ibadeti de genelde bu ayda
yerine getirilmektedir.
Değerli kardeşlerimiz,
Ramazan ayı rahmet ve bereketi bol olan bir aydır. Bu ayın
feyzinden ve bereketinden yararlanmak için elimizden
geldiğince ibadetlerimizi eksiksiz yapmaya çalışmalı;
orucun, kötülüklere karşı koruyucu bir
kalkan olduğunu dikkate alarak kötü söz ve
davranışlardan sakınmalıyız. Kimseyi
incitmemeye ve Kur'an okuyup anlamı üzerinde düşünerek
değerlendirmeli, zamanın boşa geçmemesine çaba
harcamalıyız. Anne-baba ve büyüklerimizin hayır
dualarını almaya, akraba ve komşularımızla
olan ilişkilerimizi güçlendirmeye çalışmalıyız.
Dinî bilgilerimizi artırmak için kitap okumalı,
dinin esaslarına ters düşen bid'at ve hurafelerden
sakınmalıyız. Çocuklarımıza da zaman
ayırmalı, duygu ve düşüncelerinin olumlu
yönde gelişmesine katkılarımızı
artırmalıyız. Malınızın zekâtını
da vererek bu malî ibadetimizi de yerine getirmeli, yoksulları
sevindirmeli, toplum fertlerinin birbirleriyle sevişip
kaynaşmalarına vesile olmalıyız.
Bütün
bunlar, bir taraftan günahlardan arınarak yüce
Allah'ın rızasını kazanmamıza vesile
olacak,diğer taraftan, ahlâkımızın
güzelleşmesini sağIayacaktır.
Bu
duygularla hepimizin Ramazan-ı Şerifini kutluyor, bu ayın
hepimize,millet ve memleketimize ve İslâm alemine hayırlar
getirmesini ve daha nice Ramazanlara sağlıkla bizi
eriştirmesini yüce Allah'tan niyaz ediyorum.
Âmin.
DİPNOTLAR
1
Bakara, 185
2 Buhari, Savm, 5; Müslim, Sıyam, 1.
3
Buhari, Savm, 7; Müslim, Fedail, 12.
4 Buhari, Teravih,
5; Müslim, İtikaf, 3.
5 Bakara, 183.
6
Buhari, İman, 2; Müslim, İman, 5.
7 Ebû
Davut, Savm, 22.
8 Buhari, Savm, 9; Müslim, Sıyam,
30.
9 Müslim, Sıyam, 30.
10 Buhari, Savm,
3.
11 Buhari, Savm, 4; Müslim, Sıyam, 30.
12
Buhari, Savm, 2; Müslim, Sıyam, 30.
13 Buhari, Savm,
8.
14 İbn Mâce , Sıyam, 21.
15 Tirmizî,
Zühd, 38.
16 el-Aclûnî, Keşfu'l-Hafa, c.
2, s. 33, Beyrut, 1988.
17 Zümer,10; Bakara, 155.
18
Buhari, Savm, 6; Müslim, Kitabu Salâti'l-Müsafirine
ve Kasrihim, 25.
19 Bakara, 187.
20 Bakara, 184.
21
Bakara, 184.
22 Buhari, Vudu, 63; Müslim, Hayız,14;
Ebû Davut, Tahare, 109; Tirmizî, Tahare, 96; Neseî,
Hayız, 2.
23 Müslim, Hayız, 15.
24
Buhari, Savm, 20; Müslim, Sıyam, 9.
25 Buhari,
Teheccüd, 5, Teravih, 1; Müslim,
Kitabu's-Salati'l-Müsafirine ve Kasrihim, 25; Ebû Davut,
Salât, 318.
26 Buhari, Teravih, 1.
27
Mecmeu'l-Enhûr, s. 136.
28 Buhari, Teravih, 1; Müslim,
Kitabu's-Salati'l-Müsafirine ve Kasrihim, 17.
29 Şevkânî,
Neylü'I-Evtar, c. 3, s. 61.
30 Neylü'l-Evtar, c. 3,
s. 61.
31 Aynî, Umdetü'l-Kârî, c. ll,
s. 127.
32 Aynî, Umdetü'l-Kârî, c. ll,
s. 127.
33 Aynı eser, s. 127.
34 el-İhtiyâr,
c.1, s. 68.
35 Buhari, İmam, 27; Müslim, Kitabu
Salati'l-Müsafirine ve Kasrihim, 25.
36 Buhari, İtikaf,
1; Müslim, İtikaf, 1.