Miraç Kandili
Miraç Kandili, nedir,peygamberimiz niçin miraca çıkmıştır, en iyi şekilde nasıl değerlendirilir?
İçindekiler
MİRAÇ
KANDİLİ
“Âyetlerimizden bir
kısmını ona göstermek
için kulunu bir gece
Mescid-i Haram'dan alıp
çevresini mübarek
kıldığımız Mescid-i
Aksâ'ya seyahat ettiren
Allah, her türlü
noksandan münezzehtir.
Şüphesiz ki O her şeyi
hakkıyla işiten, herşeyi
hakkıyla görendir.”
(İsra Suresi, 1)
Miraçın ikinci merhalesi
de Mescid-i Aksâdan
başlayarak semânın bütün
tabakalarından geçip tâ
İlâhi huzura varmasıdır.
Bu safha da Necm
Sûresinde şöyle'
anlatılır: “O
ufkun en yukarısında
idi. Sonra indi ve
yaklaştı. Nihayet
kendisine iki yay kadar,
hatta daha da yakın
oldu. Sonra da
vahyolunacak şeyi Allah
kuluna vahyetti. O’nun
gördüğünü kalbi
yalanlamadı. Şimdi O’nun
gördüğü hakkında onunla
mücadele mi edeceksiniz?
And olsun ki onu bir
kere daha hakiki
suretinde gördü. Sidre-i
Müntehâda gördü. Ki,
onun yanında Me'vâ
Cenneti vardır. O zaman
Sidre'yi Allah'ın nuru
kaplamıştı. Gözü ne
şaştı, ne de başka bir
şeye baktı. And olsun ki
Rabbinin âyetlerinden en
büyüklerini gördü.”
(Necm Suresi, 7-18.)
Miraç
nasıl oldu?
Peygamberimiz
Aleyhissalâtü Vesselam
Rabbinin huzurundan
döndükten sonra Hz. Musa
ile karşılaştı., “Allah
ümmetine neyi farz
kıldı?” diye sorunca,
Peygamberimiz
Aleyhissalâtü Vesselam
“50 vakit namaz”
buyurdu.
Peygamberimiz
Aleyhissalâtü Vesselam
şöyle anlattı:
Peygamberimiz neden
mirac’a çıktı?
Peygamberimiz, Allah ile
nasıl görüşebilir?
Cenab-ı Hak herşeye
herşeyden daha yakındır,
fakat herşey O’ na
sonsuz şekilde uzaktır.
Bir
insan nasıl göklere
çıkabilir?
Peygamberimiz sadece
ruhuyla gitse olmaz
mıydı?
Peygamberimiz kısa
zamanda nasıl gidip
geldi?
Miraçın
benzeri bir olay var
mıdır?
Miraçın çok örnekleri
vardır: Bu
kadar örnekler
gösteriyor ki, bütün
evliyanın sultanı, bütün
mü'minlerin imamı, bütün
Cennet ehlinin reisi ve
bütün meleklerin makbulü
olan Resul-i Ekrem
Efendimizin bir anda
Miraça çıkması, dönmesi,
bütün yüce âlemleri
gezip görmesi gayet
makuldür ve şüphesizdir.
Birincisi:
Peygamberimiz
Aleyhissalâtü Vesselam
bütün iman hakikatlerini
gözleriyle gördü.
Melekleri, Cenneti,
âhireti, hattâ Cenab-ı
Hakkın cemâlini
gözleriyle müşahede
etti. Sözlerinde ve
vaadinde en küçük bir
hilafı, aksi beyanı
olmayan o yüce insan
mü'min ruhlara manen
şöyle diyordu: “Sizin
inandığınız, melekleri,
âhireti, Rabbinizin Nur
cemâlini bizzat gördüm;
bu iman esasları vardır,
mevcuttur; tereddüt ve
şüphe etmeyiniz.”
Böylece mü'minler sonsuz
bir imana ermenin
saadetine kavuştular.
İkincisi: İnsan
herşeyi merak ediyor.
Ayda hayat var mı, yok
mu diye araştırıyor.
Halbuki Ay O Ezelî
Sultanın memleketinde
ancak bir sinek kadar
yer kaplıyor.
Mü'minler merak
ediyorlar. “Rabbimiz
bizden ne istiyor? Acaba
ne yaparsak Rabbimiz
bizden razı olur? Bir
yolunu bulsak da
doğrudan doğruya
Rabbimizle muhatap
olsak, bizden ne
istiyor, anlasaydık”
derken, İki Cihan
Serveri yetmiş bin perde
arkasından ezel ve ebed
Sultanının razı olacağı
amelleri Miraç meyvesi
olarak getirdi beşere
hediye etti. Bu hediye
başta namaz olmak üzere
İslâmın diğer esasları
ve ibadetleridir.
Üçüncüsü:
Peygamberimiz
Aleyhissalâtü Vesselam
ebedî saadet definesinin
anahtarını alıp
getirmiş, cinlere ve
insanlara hediye
etmiştir. Peygamber
Efendimiz kendi gözüyle
Cenneti görmüş, sonsuz
saadetin varlığını
müşahede etmiş ve bu
büyük müjdeyi haber
vermiştir. Öyle ki, bir
adama idam edileceği
anda affedilerek
padişahın yakınında bir
saray verilse ne kadar
sevinir.
Dördüncüsü:
Peygamber Efendimiz
Miraçta Cenab-ı Hakkın
cemalini görme nimetini
tattı. Bu manevi nimetin
Cennette mü'minlere de
nasip olacağı müjdesini
verdi. “Ayın on dördünü
nasıl açıkça gözünüzle
görüyorsanız, Rabbinizi
de öyle Cennette apaçık
göreceksiniz” buyurarak
bu ezelî müjdeyi bizlere
hediye olarak getirdi.
Beşincisi: İnsan
kâinatın en kıymetli bir
meyvesi ve Kâinat
Sahibinin en nazlı bir
sevgilisi olduğu Miraçla
anlaşıldı. Kâinata
nisbetle küçük bir
varlık, zayıf bir canlı
olan insan bu meyve ile
öyle bir dereceye çıktı
ki, bütün varlıklar
üzerinde bir makam ve
mevki kazandı. Çünkü
rütbesiz bir askere,
“Sen paşa oldun” dense
ne kadar sevinir.
Miraç
Gecesi Namazı
Miraç
Gecesinin Gündüzünde
Kılınacak Namaz
Kaynaklar:
1. Miraç
Kandili
2. Miraç
Nasıl Oldu?
3.
Peygamberimiz neden
mirac'a çıktı?
4.
Peygamberimiz Allah ile
nasıl görüşebilir?
5. Bir
insan göklere nasıl
çıkabilir?
6.
Peygamberimiz sadece
ruhuyla gitse olmaz
mıydı?
7.
Peygamberimiz kısa
zamanda nasıl gidip
geldi?
8. Miraçın
benzeri bir olay var
mıdır?
9. Miraçla
gelen hediyeler
10. Miraç
Gecesi Namazı
11. Miraç
Gecesinin Gündüzünde
Kılınacak Namaz
12.
Kaynaklar
Feyiz ve bereketin
coştuğu mübarek
gecelerimizden biri de
Miraç Gecesidir. Miraç
bir yükseliştir, bütün
süfli duygulardan,
beşeri hislerden ter
temiz bir kulluğa, en
yüce mertebeye terakki
ediştir. Resulullahın
(a.s.m.) şahsında
insanlığın önüne açılmış
sınırsız bir terakki
ufkudur.
Bu ulvi seyahat,
mucizelerin en
büyüğüdür. Miraç
mucizesi Kur'ân-ı
Kerimde âyetlerle
anlatılmış ve varlığı
inkâr edilemeyecek bir
şekilde ortaya
konmuştur. Bu îlâhî
yolculuğun ilk merhalesi
olan Mescid-i Aksâya
kadarki safha Kur'ân'da
şöyle anlatılır:
Miraç, Receb ayının 27.
Gecesi Cenab-ı Hakkın
daveti üzerine Cebrail
Aleyhisselâmın
rehberliğinde Peygamber
Efendimiz Aleyhissalâtü
Vesselamın Mescid-i
Haramdan Mescid-i
Aksâ'ya, oradan semaya,
yüce âlemlere, İlâhî
huzura yükselmesidir.
Peygamber Aleyhissalâtü
Vesselam Mescid-i
Haramdan (Mekke'den),
Mescid-i Aksâ'ya
(Kudüs'e) ata benzer
beyaz bir Cennet bineği
olan Burak ile geldi.
Kudüs'e gelmeden yol
üzerinde Hz. Musa'nın
makamına uğradı, orada
iki rekât namaz kıldı,
daha sonra Mescid-i
Aksâ'ya geldi. Orada
bütün peygamberler
kendisini karşıladı.
Miraçını kutladılar.
Peygamber Aleyhissalâtü
Vesselam burada
peygamberlere iki rekat
namaz kıldırdı, bir
hutbe okudu.
Bir rivayette Hz.
İsa'nın doğduğu yer olan
Betlaham'a uğradı, orada
da iki rekât namaz
kıldı. Ve bugün
Kubbetü's-Sahra'nın
bulunduğu yerden Muallak
Taşının üzerinden Miraça
yükseldi.
Semanın bütün
tabakalarına uğradı.
Sırasıyla yedi sema
tabakalarında bulunan
Hz. Adem, Hz. Yahya ve
Hz. Îsa, Hz. Yusuf, Hz.
İdris, Hz. Harun, Hz.
Musa ve Hz. İbrahim gibi
peygamberlerle görüştü,
Onlar kendisine “Hoş
geldin” dediler, tebrik
ettiler.
Bundan Sonra Hz. Cebrail
ile birlikte imkân ile
vü-cub ortası (kâinatın
bittiği yer)
Sidretü'l-müntehâ'ya
geldiler. Peygamberimiz
Aleyhissalâtü Vesselam
orada ikisi gizli, ikisi
açıktan akan (Nil,
Fırat) dört nehir gördü.
Sonra hergün yetmiş
meleğin ziyaret ettiği
Beytü'l-Ma'mur'u ziyaret
etti.
Hz. Cebrail'in buradan
öteye gitmesi mümkün
değildi. Peygamberimiz
Aleyhissalâtü Vesselam
bundan sonra Refref
adında bir vasıta ile
zaman ve mekândan
münezzeh (uzak) olan
Cenab-ı Hakkın cemaliyle
müşerref oldu.
Süleyman Çelebi'nin
dediği gibi
“Aşikâre gördü
Rabbü'l-izzeti/Âhirette
öyle görür ümmeti”
İnşaallah...
Hz. Musa'nın, “Rabbine
dön, azaltması için
Rabbinden niyazda bulun,
ümmetin buna güç
yetiremez” demesi
üzerine, Peygamberimiz
Aleyhissalâtü Vesselam,
beş sefer Cenab-ı Hakka
niyazda bulundu, her
seferinde 10 vakit indi,
sonunda beş vakitte
karar kıldı.
Daha sonra Peygamberimiz
Aleyhissalâtü Vesselam
Hz. Cebrail'in
rehberliğinde Cenneti,
Cehennemi, âhiret
menzillerini ve bütün
âlemleri gezdi, gördü,
Mekke'ye döndü.
Sabah olunca Kabe'nin
yanında Mekkelilere
Miraçı anlattı. Onlar
Peygamberimizden delil
istediler. Peygamberimiz
Aleyhissalâtü Vesselam
de onlara yolda gördüğü
kafilelerinden haber
verdi. Kureyşliler hemen
kafileleri karşılamak
için Mekke dışına
çıktılar. Gelenleri
aynen Peygamberimizin
Aleyhissalâtü Vesselam
haber verdiği gibi
gördüler, ama iman nasip
olmadı.
Ama yine de
Peygamberimizden üst
üste Miraça çıktığına
dair delil istediler.
Peygamberimiz
Aleyhissalâtü Vesselam
Kudüs'e, Mescid-i
Aksâ'ya uğradığını
anlatınca Kureyşliler,
“Bir ayda gidilebilen
Bir yere Muhammed nasıl
bir gecede gidip
gelebilir?” diye itiraz
ettiler, ardından da
Mescid-i Aksâ'yı görmüş
olanlar, “Mescid-i
Aksâ'yı bize anlatır
mısın?” diye
Peygamberimize soru
yönelttiler.
“Onların
yalanlamalarından ve
sorularından çok
sıkıldım. Hatta o ana
kadar öyle bir sıkıntı
hiç çekmemiştim. Derken
Cenab-ı Hak birden
Beytü'l-Makdis'i bana
gösterdi. Ben de ona
bakarak her şeyi birer
birer tarif ettim. Hatta
bana, ‘Beytü'l-Makdis'in
kaç kapısı var?’ diye
sordular. Halbuki ben
onun kapılarını
saymamıştım.
Beytü'l-Makdis karşımda
görününce ona bakmaya ve
kapılarını teker teker
saymaya ve anlatmaya
başladım.”
Bunun üzerine müşrikler:
“Vallahi dos doğru tarif
ettin” dediler, ama yine
de iman etmediler.
O esnada Hz. Ebû Bekir
çıkageldi, müşrikler
durumu ona haber
verdiler. Hz. Ebû Bekir,
“Eğer bu sözleri ondan
duymuşsanız seksiz
şüphesiz doğrudur”
diyerek hemen tasdik
etti ve bundan sonra Hz.
Ebû Bekir “Sıddîk,
tereddütsüz inanan”
ünvanını aldı.
Bir padişahın iki türlü
konuşması vardır. Biri,
bir vatandaşla telefon
ederek küçük bir
meseleyi görüşmesi.
Diğeri de devlet
başkanı, halifelik yönü
ve milletin idarecisi
olarak, emirlerini her
tarafa duyurmak için
özel bir elçisi ile
konuşması, sohbet
etmesi, onun aracılığı
ile ferman
yayınlamasıdır.
Bu örnekte olduğu gibi
Cenab-ı Hakkın da
kulları ile iki tarzda
muhatap olması vardır.
Biri, özel ve cüz'i,
diğeri de geniş ve genel
mahiyette bir konuşması.
Cenab-ı Hakkın bazı
velilerle özel ve cüz'i
anlamda ilham etmesi
birinciye örnektir.
Ama Peygamberimiz
Aleyhissalâtü Vesselam
bütün velayet
mertebelerinin üstünde
bir büyüklük ve
yücelikte, kâinatın
Rabbi, bütün varlıkların
Yaratıcısı olarak
Cenab-ı Hakkın sohbetine
müşerref olması ise
ikinci ve mükemmel
olanına misaldir.
Peygamber Aleyhissalâtü
Vesselam elçiliği iki
taraflıdır. Birisi
halktan Hakka, diğeri de
Haktan halka. Birisi
mi'râcin bâtıni tarafı
olan velayet yönüdür,
diğeri de zahiri tarafı
olan risalet yönüdür.
Yani Peygamber
Aleyhissalâtü Vesselam
bizi temsilen Cenab-ı
Hakkın huzuruna çıktı,
başta insanlar olmak
üzere bütün varlıkların
ibadet, kulluk, tesbih
ve zikirlerini toplu
olarak (askerin komutana
tekmil vermesi gibi) arz
etti. Bu yönüyle Miraç
halktan, insanlardan,
varlıklardan Hakka bir
gidiştir. Diğeri de
Cenab-ı Hakkın biz
kullarından
istediklerini, emir ve
yasaklarını Resul olarak
getirmiştir. İbadetlerin
özü ve esası olan beş
vakit namazı Miraç
hediyesi olarak
getirmesi gibi...
Soru: “Bize herşeyden
daha yakın olan Cenab-ı
Hakka binlerce senelik
mesafeyi aşarak yetmiş
bin perdeyi geçtikten
sonra Rabbiyle görüşmesi
ne demektir?”
Meselâ, güneşin insan
gibi aklı olsa da
bizimle konuşacak olsa,
elimizdeki ayna
aracılığıyla bizimle
konuşabilir.
Diğer taraftan biz bir
çeşit ayna olan
gözümüzle güneşe
yaklaşabiliyoruz. Oysa
güneş bize 150 milyon
km. uzaklıkta bulunuyor,
hiçbir şekilde ona
yanaşamayız. Güneşe bir
derece yaklaşmak için
ancak Ay kadar büyümek
lazım. Bu da mümkün
değildir.
Bu misalde olduğu gibi,
gerçek anlamda Cenab-ı
Hak herşeye yakındır,
ama herşey ona sonsuz
derece uzaktır. Ancak
Peygamber Aleyhissalâtü
Vesselam, Cenab-ı Hakkın
lütfuyla bir anda
binlerce perdeyi geçerek
Miraça yükselmiş; bütün
manevi mertebeleri
aşarak huzura varmıştır.
Soru: “Bunun bir örneği
var mıdır? Bir uçak
ancak 10-15 bin metre
yukarı çıkabiliyor, bir
uzay gemisi ancak Ay'a
ve Venüs'e ulaşabiliyor.
Bir insan birkaç dakika
gibi kısa bir sürede
milyonlarca metre
uzaklara nasıl gidip
gelebilir?”
Yerküremiz, yani Dünya
bir yılda yaklaşık 188
saatlik bir mesafeyi bir
dakikada döner, yirmi
beş bin senelik mesafeyi
bir senede alır. Bu
muazzam hareketi ona
yaptıran ve bir sapan
taşı gibi döndüren bir
Kudret, bir insanı Arş-ı
Âlâya getiremez mi?
Güneşin çevresinde o
ağır cisim olan dünyayı
gezdiren bir hikmet bir
insan bedenini şimşek
gibi Rahman'ın Arşına
çıkaramaz mı?
Soru: "Öyleyse ise neden
Miraça çıktı? Ne lüzumu
var? Evliya gibi ruhu ve
kalbi ile gitse yetmez
miydi?"
Cenab-ı Hak görünen ve
görünmeyen âlemlerdeki
güzellikleri göstermek
için, kâinat fabrikasını
ve merkezini gezdirmek,
insanlığın amel ve
ibadetlerinin âhiretteki
neticesini göstermek
için Efendimiz
Aleyhissalâtü Vesselamı
oralara davet etmesi
gayet makuldür. Sadece
ruhu ve kalbi ile değil,
bu seyahate bedeninin de
iştirak etmesi gerekir.
Görünen âlemin anahtarı
olan gözünü, işitilen
âlemin anahtarı olan
kulağını Arşa kadar
birlikte alması
gerektiği gibi, ruhunun
sayısız görevlerini
üstlenen âlet ve
makinesi hükmünde olan
mübarek bedenini Arşa
kadar çıkarması akıl ve
hikmet gereğidir.
Zaten Cenab-ı Hak
Cennette bedeni ruha
arkadaş ediyor. Çünkü
pekçok kulluk görevine
ve sınırsız lezzetlere
ve acılara beden
kaynaklık etmektedir.
Öyle ise bu mübarek
beden ruha arkadaşlık
edecektir. Cennette ruh
bedenle birlikte
olacaksa
Cennetü'1-Me'vâ'nın
gövdesi olan
Sidretü'l-Müntehaya
Efendimiz Aleyhissalâtü
Vesselamın zatının
arkadaşlık etmesi
hikmetin tâ kendisidir.
Peygamberimiz Miraça
sadece ruhen çıkmış
olsaydı, zaten mucize
olmazdı. Çünkü her veli
ruhen ve kalben o
âlemlere çıkabiliyor.
Soru: "Birkaç dakikada
binlerce yıllık mesafeye
gidip gelmek aklen
mümkün müdür?"
Cenab-ı Hakkın sanatında
hareket ve hızın
derecesi farklı
farklıdır. Sesin hızı
ile ışığın hızı,
elektriğin hızı, hatta
ruhun ve hayalin hızı
birbirinden bütünüyle
farklıdır. Gezegenlerin
hızları da birbirinden
farklıdır. Meselâ ışığın
hızı 300.000 km/sn iken
sesin hızı 360
km/sn'dır.
Acaba Peygamberimizin
lâtif bedeninin yüce
ruhuna tabi olması, ruh
hızında hareketi nasıl
akla ters gelebilir?
Yine bir insan on dakika
uyusa bazı olur ki, bir
yıllık iş görebilir.
Hatta bir dakikada
insanın gördüğü rüyayı,
rüyada işittiği sözleri,
konuştuğu kelimeleri
toplansa uyanıkken bir
gün, belki daha fazla
bir zaman gerekir.
Demek ki bir zaman
dilimi iki kişiye göre
değişebiliyor, birisine
bir gün, diğerine de bir
yıl hükmüne geçebilir.
İşte Peygamber Efendimiz
Aleyhissalâtü Vesselam,
Burak'a binerek şimşek
gibi bütün kâinatı gezip
İlâhi huzura çıkıp
Rabbiyle sohbet şerefine
ermiş, Onun cemalini
görmüş, emirlerini alıp
dönüp gelmiştir.
Soru: "Peygamberimizin
Miraça çıkması
mümkündür. Fakat her
mümkün gerçekleşmiyor.
Bunun bir benzeri var mı
ki kabul edelim?"
Bir insan, gözüyle bir
saniyede Neptün
gezegenine çıkabilir.
Bir bilim adamı,
astronomi kanunlarına
binerek tâ yıldızların
arkasına bir dakikada
gidebilir.
İman sahibi her insan,
namazın hareketlerine
düşüncesini bindirerek
bir çeşit Miraçla
kâinata arkasına alarak
İlâhî huzura girebilir.
Kalb gözü açık bir veli,
İlâhî sırlara kırk günde
ulaşabilir. Hattâ
Abdülkadir Geylânî ve
İmam-ı Rabbanî gibi bazı
evliyanın bir dakikada
Arş-ı Âlâya kadar ruhen
çıktıkları bildiriliyor.
Yine nurlu bir cisme
sahip olan melekler bir
anda yerden Arşa, Arştan
yeryüzüne gidip
geliyorlar.
Cennette, Cennet ehli
mü'minler, Cennet
bahçelerine kısa bir
zamanda çıkabiliyorlar.
Öyle de bütün cinler ve
insanlar sayısınca toplu
bir müjde olan bu sevinç
ne kadar önemli ve
değerlidir.
Öyle de âciz, fani,
devamlı ayrılık ve zeval
tokadını yiyen biçare
insana birden, "Sonsuz
ve baki bir Cennette
Rahman ve Rahîm olan
Allah'ın rahmetine
gireceksin" dendiğinde o
insan ne kadar büyük bir
mevki ve makama çıkar.
Cennette hayal hızında,
ruh genişliğinde, akıl
akıcılığında, kalbin
bütün arzularında
Cenab-ı Hakkın ebedi
mülkünde seyir ve
seyahate erecektir.
Cenab-ı Hakkın nur
cemalini seyretme
nimetini tadacaktır.
Böyle bir insanın kalb
ve ruhu ne kadar büyük
bir sevince kavuşur
değil mi? Miraçın bu
meyvesi insanın en büyük
arzu ve hedefidir.
(Bediüzzaman Said Nursî,
Sözler, 31. Söz.)
Miraç gecesi kılınacak
namaz on iki rekattır.
İki rekatte bir selam
verilerek kılınacak olan
namaz on iki rekat ile
bitirilir. Her rekatte
Fatihadan sonra on kere
ihlas okunur. Kılınma
zamanı yatsı namazı
kılındıktan sonra, imsak
vaktine kadar ki
herhangi bir vakit
olabilir. Bu oniki rekat
namaz bittiği zaman
selamdan sonra yüz defa
:
“Sübhanallahi vel
hamdülillahi vela ilahe
illallahü vallahü ekber
vela havle vela kuvvete
illa billahil aliyyül
azim” duası okunur.
Ardından da yüz kere
istiğfar yapılır.
Miraç gecesinin
gündüzünde öğlen
namazını kıldıktan sonra
sonra dört rekat namaz
kılınır.
Bu namazın;birinci
rekatında Fatiha’ dan
sonra bir kere Felak
suresi, ikinci rekattan
sonra bir kere Nas
suresi, üçüncü rekatta
üç kere Kadr suresi,
dördüncü rekatta elli
kere İhlas suresi
okunur.
1. Bediüzzaman Said
Nursi, Risale-i Nur
Külliyatı, Sözler, 31.
Söz
2. Mübarek Aylar Günler
ve Geceler
3. Üç Aylar İbadet
Rehberi